featured

KLAVYE KABADAYILARI…

THY’de eskiden USD bazlı maaş verildiğini biliyor muydunuz? Bu soruya; ne var olan sendika yönetimi (başkanı da içinde) ne de muhalefet grubunu oluşturan arkadaşlarımın yanıt verebileceklerini hiç sanmıyorum. Hatta THY’nin yönetiminin bile…

“Geçmişini bilmeyen geleceğini yönlendiremez” özdeyişini anımsatarak, şu anda THY’de çalışanların, yaşanan bu gelişmeleri bilmesinde büyük yarar gördüğümden ve bu haftaki gündem boşluğundan yararlanarak, bu makalemi yazmaya karar verdim.
Haftalar önce yayınlanan “Sektörde ucuz emek istismarı” başlıklı yazımda; şirketler arasındaki ücret farklılıklarına değinmiş ve THY’yi sektörün en iyi maddi ve sosyal olanakları sunan şirket olarak örnek göstermiştim. Ayrıca, THY’de çalışanların aldığı ücretlerin, onların hakkı olduğunu, diğer şirketlerin örnek alması gerektiğini de ayrıca savunmuştum.
Ne tuhaftır ki; ilginç yorumlarla karşılaştım. Yazıma beklediğim yorumlar genel olarak konuyla ilişkili olması gerekirken, her ne hikmetse, okurlar; konuyu okumadan diğer yorumlara bakarak biri birine sataşan yorumlar attılar. Bu tür iletiler çoğunluktaydı. Benim anlayamadığım; çalışanların kendilerine takdir edilen ücretin gizlenmesini benimsemeleri ve deşifre edilmesinden rahatsız olmaları?
THY gibi büyük ölçekli bir şirketin personel ödemeleri sır olamaz ki…
Tabii ki bu sataşmalardan, ben de payımı alıyorum. Adıyla yazan bir yazara, kişisel saldırıyı isimsiz yapmak ne kadar etiktir, sizin değerlendirmenize bırakıyorum. Hatta kendini bilmez bir klavye kabadayısı; THY’yi diğer şirketlerle karşılaştırma özgürlüğüme yönelik bir saldırı olan mesajında;“THY’yi örnek gösterme, yoksa sen bilirsin!” “Akıllı ol akıllı” gibi gözdağı içeren yorumlar attı. Ben de bu yorum/yorumları yayınlayarak, sizlerin değerlendirmesine sundum.
“Isıracak köpek dişini göstermez” atasözümüz tam bu durumlar için söylenmiş… Bu tür sataşmalara gülüp geçerek, bir anımla yanıt veriyorum. Meydanı boş sanıp, atan tutanlara bir mesaj iletirken; aynı zamanda THY tarihinde ilk kez yaşanan Toplu İş Sözleşmesi dışında ücret iyileştirmesi ve dolara endeksli ücretlendirmenin hikâyesini anlatmaya çalışacağım.
Bu, klavye arkasına sığınılarak yapılan kabadayılık, bana, THY tarihinde ilk kez uygulanmaya başlanan ve başlanması ile bitirilmesi bir olan, çoğunuzun ve sendikal kadroların çoğunun bile ilk kez duyacağıUSD bazlı ücretlendirme uygulamasını anımsattı. Sanırım bu gözdağı yorumunu atan arkadaşlar, aşağıda anlatacağım dönemlerden kalma bir sözde kabadayı olabilirler…
Şimdi o günlere dönüp THY’de, zamanında neler yaşanmış bir bakalım;
 
Belleğim beni yanılmıyorsa; 1987 yılı idi. Özel havayolları, biri biri ardına açılmaya başlamış ve sektörde eleman alınacak bir başka kaynak olmadığından, tek deneyimli eleman deposu olan THY’den, bünyelerine deneyimli personel almak için, yüksek rakamlarla eleman transferlerlerine başlamışlardı.
Özellikle güç bulunan pilot ve uçak teknisyenleri, İstanbul Havayolları başta olmak üzere, aynı dönemler içinde kurulan veya kuruluş aşamasında olan diğer şirketlerin çekici önerilerine “hayır” diyemiyor ve emekli olarak ya da istifa ederek, özel şirketlerin yolunu tutuyorlardı.
THY Teknik’in içi adeta boşalmıştı. Hal böyleyken, o zamanki TALPA Başkanı Kpt. Cafer Bostan, beni aramış ve birlikte bu kaçışa son verebilmek için mutlaka şirketimizin bir iyileştirme yapması gerektiği fikrinde birleşmiştik.
TALPA ve UTED olarak koordineli bir şekilde, önce üst yönetimle, sonra da siyasilerle görüşerek, THY’nin deneyimli personel bakımından zor durumda kaldığını anlatmaya karar verdik. (Sendika başkanı İbrahim Öztürk zamanı…)
Bu süreç, sonunda meyvesini 4 Eylül 1987 senesindeki THY yönetim kurulunda verdi. THY tarihinde ilk kez toplu iş sözleşmesi dışında, kokpit-kabin ve teknik ekiplerde çalışanlara yönelik iyileştirme kararları alınarak, özel havayollarına kaçış anında kesildi. Lisanlı teknisyenin ortalama zam miktarı %148 idi. (Şimdiye kadar teknisyenin aldığı en büyük zam miktarıdır!) Bu zamdan sonra özel şirketlere kaçanlar geriye dönmek istemiş, ancak, tekrar işe kabul edilmemişlerdi.
O zamanki sendika başkanımız, İbrahim Öztürk bu yeni iyileştirmeye onay vermeden, lisanslı teknisyen ve pilotların dışında kalan diğer personelle ilgili isteklerinin yerine getirilmesinin de şart olduğunu söylemiş ve sonunda diğer personele %25 oranında iyileştirme yaptırtabilmişti. Ancak, genelde özel şirketlere kaçan personel; uçak teknisyeni ve pilot olduğundan, iyileştirme yüksek boyutta bu birimlere yönelik yapılmıştı.
Sonuçta; iyileştirmeler açıklandı. Teknik ve uçuş işletme birimleri son derece doyurucu rakamları toplu iş sözleşmesi dışında alabilmenin verdiği sevinci yaşarken, bir anda ummadığımız bir gelişme yaşandı. TALPA Başkanı Cafer Bostan Kaptan ve siyasi yönü güçlü Uçuş İşletme Genel Müdür Yardımcısı Vahdet Gündüz-Oktay Öztekin kaptanlar, birlikte, Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy’u, Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal aracılığı ile yönlendirerek, aldıkları uçuş tazminatlarını dolar bazlı ve her 6 ayda bir, doların efektif satış fiyatı baz alınarak hesaplanıp, banka hesaplarına TL olarak yatırılması konusunda anlaşmışlardı.
İstenilen; uçucu ekipleri toplu iş sözleşmesi dışında yorumlayarak, ödenecek maaşların dolara endeksli, otomatik olarak TL’ye çevrilerek ödenmesi dönemine geçilmesi idi.
Örneğin; Kaptan maaşının… Dolar olduğu düşünüldüğünde, bu rakam TL’ye dönüştürülüp bankaya yatırılıyordu. Tabii ki bu maaş skalasında; Kaptan pilot – F/O-FEO ve kabin ekibinin tazminat rakamları ve seneye göre kıdemleri, ayrı ayrı yeni yapılan skalada, dolar bazlı olarak sabitlenmişti.
Kısaca, toplu iş sözleşmesinin 2 yılda bir yapıldığı düşünüldüğünde, uçucu ekip, toplu iş sözleşmesi kapsamından çıkartılıp 2 senede 4 defa zam almış olacaktı. (1987 senelerindeki doların spekülatif artışlarını hatırlıyalım.)
 
Bu haber tekniğe bomba gibi düştü. Ben, hemen Cafer Bostan Kaptanı arayıp; bu dolar olayının nasıl oluştuğunu sordum. Cafer Kaptan; “Dolar bazlı bu tazminat olayını, biz teknik ve uçuş işletme birimlerini ayırt etmeden istemiştik, ama, sadece uçuş işletme birimlerine çıktı dedi. Bir şirkette birileri dolar bazlı 6 ayda bir zamlı, diğerleri (yani bizler) 2 senede bir TL bazlı Toplu İş Sözleşmesine resmen tutsak edilmiştik.
Çünkü o zamanlar THY’nin tüm yöneticileri; Teknik ve Kabin de içinde olmak üzere, tamamı asker kökenli pilotlar (Teknik’te Genel Müdür Yardımcısı Bedii Yılmazer, emekli paşa idi…) olduğundan,“Kışla” mantığı ile yönetilirdik.
Aslında, aldığımız zammı kimse beklemiyordu ve bu yüksek zam miktarı tüm Tekniği mutlu etmişken, biz UTED yönetimi olarak ilerideki tehlikenin farkındaydık. Çünkü bir mesleki grubun TL. diğerinin, dolar bazlı tazminat alması, uçucu ekiplerle, teknik arasındaki %’li oransal farkı devamlı açacak ve adaletsiz bir durum yaratacaktı.
 
Alınan yüksek zammın sarhoşluğu çabuk geçti. Teknik camia uyanmaya ve UTED yönetimi olarak bize toplumsal baskıları yoğunlaştırmaya başlamıştı. “Biz neden dolar bazlı maaş alamıyoruz?” diyenler, dernek yönetimine nefes aldırmaz olmuştu. UTED yönetimi olarak, Ankara temsilciliğimizi yürüten, M. Recep Kumsel arkadaşımızı toplantıya çağırmış ve bize o zamanki Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy’dan mutlaka randevu almasını istemiştik. Recep kardeşimiz tüm gücüyle bu randevu işi için uğraşırken, bir anda kabine değişmiş Veysel Atasoy’un yerine Ekrem Pakdemirli Ulaştırma Bakanı olmuştu. Tabii ki yeni rotamız Ekrem Pakdemirli olmuş ve Recep Kumsel arkadaşımız, Ekrem Pakdemirli’den daha koltuğuna bile ısınamadan randevu almayı başarmıştı. (THY, o zamanlar Ulaştırma Bakanlığına bağlı idi.)
UTED’in tüm yönetim kurulu üyeleri, alınan randevu gereği Ankara da Ulaştırma Bakanı Ekrem Pakdemirli’nin ofisinde idik. Bize 20 dakika ayırılmasına karşın, konuşmaların uzaması nedeniyle bir saati aşkın bir süre, uçucu ekip gibi bizlerin de dolar bazlı maaş almamız gerekliliğini savunduk.
Ekrem Pakdemirli, kendisinin de pilot olduğunu anlattıktan sonra bize dönerek; “Veysel yanlış yapmış. Bu iyileştirme teknik ve uçucu ekip için yapıldığına göre, neden sizi ayrı değerlendirmiş ki..? “ dedi…
Ben, o anda tekrar söz alarak; “Sayın Bakanım, bizi İstanbul’da yüzlerce arkadaşımız bekliyor. Şüphesiz şimdi bize, Sayın Bakanımız ne söyledi diye soracaklardır. Biz sizin adınıza, Sayın Bakanımız Uçak Teknisyeni’nin tazminatlarını da dolar bazlı hesaplatacakmış diyelim mi?”dediğimizde, “Evet söyleyebilirsiniz” dedi.
UTED olarak, Ankara‘dan hep birlikte İstanbula döndüğümüzde, bakanın bu sözü anında kulak gazetesi vasıtasıyla tüm teknisyenler arasında yayılıverdi. Biz bu olaya garanti olarak bakarken, Ekrem Pakdemirli de İstanbul’a gelerek THY’de bir dizi görüşmelerde bulundu. Ve sonunda bize verdiği sözü tutmak bir yana, uçucu ekibe uygulanan dolar bazlı tazminatları da kaldırıverdi.
 
Tüm uçucu ekipler şaşkına döndü. Bizim bakanı ziyarete gitmemiz, hemen bazı çevrelerce çalışanlara yanlış anlatılarak, “UTED, Bakana gitmiş ve uçucu ekiplerin dolar bazlı tazminatını kaldırın, adaletsizlik bu!” demişiz gibi, aslı olmayan bir dedikodu yayıldı.
Uçucu kesim, bu saçma yalana inanmış olsa gerek ki, anında Cafer Bostan Kaptan ve TALPA ekibini, bu konuda olağanüstü genel kurul yapmaya ikna edip, bu aşamadan sonra neler yapılabileceğinin değerlendirilmesini istediler. Cafer Bostan ve ekibi, bu yeni gelişmeyi irdeleyebilmek için, AHL’de şimdiki iç hatlarda bulunan toplantı salonunda tarih belirleyerek acil toplantı çağrısı yaptı.
Cafer Bostan Kaptan; “Sefa bey, siz de gelin, belki de size söz hakkı doğar yanıtlarsınız” diyerek, beni de toplantıya konuk olarak çağırdı. Aslında, bizim hakkımızda yapılan yalan-yanlış dedikoduları ve toplantının hangi amaçla yapıldığını çok iyi biliyorduk. Bu nedenle bu toplantıda tepki alacağımız belliydi. Ancak bu davete gitmemek, suçu kabullenmek gibi de değerlendirilebilirdi. Bu nedenle bu toplantıda, 2 dernek yöneticisi arkadaşımla yerimi aldım. ( Bir tanesinin ismini hatırlayabildim o da, Vardiya Şefimiz Önder Yurtseven idi )
Toplantıda genel müdür dışında tüm THY yöneticileri konuk olarak hazır bulundular. Ancak; yapılan dedikodu ve yalanın etkisi, biz salona girdiğimizde kendini göstermiş ve pilot arkadaşlar bizi göstererek “İşte bu adamlar” diyerek bizi gösteriyorlardı. Çok elektrikli bir ortamdaydık…
Sonuçta; Toplantı düzenleten grubun sözcüsü olan bir kaptan mikrofona geçti ve olayı kendince özetlemekle kalmayıp, beni göstererek; “İşte buradaki bey, bakana gitmiş ve bizim tazminatların dolar bazlı alımını şikâyet etmiş” diyerek 400’ü aşkın pilotun toplandığı salonunu, bize karşı kışkırtmıştı.
Salondan homurtular ve laf atmalar çoğaldı. Sataşmalar had safhada sergileniyordu.
Cafer Bostan Kaptan araya girerek; “Arkadaşlar, Sefa bey ve ekibi burada konuk olarak benim ricamı kırmayarak geldiler, kendisini dinlemeden, bu tür tepkilerde bulunmak yersiz” dediğinde, ben elimi kaldırarak konuşma yapmak istediğimi belirttim. Yanımda olan yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımdan olan ve aynı zamanda işyerindeki şefim Önder Yurtseven, bana dönerek, “Sen ne yapıyorsun? Çıldırdın mı, oraya bu ortamda çıkılır mı?” diyerek engel olmaya çalışsa da engel olamadı.
Kürsüye geçtim ve bizim Bakana yapmış olduğumuz ziyaretimizin nedeninin, uçucu ekibin almış olduğu dolar bazlı tazminatların iptali değil, aynı kategoride değerlendirilmemizin gerekliliğini anlatmak amaçlı olduğunu vurguladım. Bu söyleşimizden sonra da, Ekrem Pakdemirli’nin bizi haklı bulduğunu ve aynı uygulamayı bize de yaptırtacağı sözünü verdiğini anlattım.
Bu tür bir isteğimizi dile getirmek için sizin mi izninizi alacaktık” dediğimde, salon birden hareketlendi. Konuşma yaptığım kürsüye yönelik fiili saldırılar başladı. Tabii ki, bana karşı yapılan bu saldırıyı, davetli bir konuğa yapılmaması gereken bu davranış biçimini gülümseyerek sakince seyrediyordum. Topluluğun çoğu, kürsüden inmemi ve konuşmaya devam etmememi istiyor, ben ise;“Madem kürsüye davet edildim, beni dinleyeceksiniz” diyerek konuşmamı sürdürüyordum. TALPA Başkanı Cafer Bostan Kaptan, çok zor durumda kalmış ve olayı yatıştırmaya çalışıyordu. Ancak, salonun yarısı protesto etme amaçlı salonu terk etmişlerdi. Genel Kurul kontrolden çıkmış ve bana atılan laflara mikrofondan aynen yanıtlamak durumunda kalıyordum.
Sonuçta, konuşmamı yaptım ve saldırıda bulunan pilotların arasından arkadaşlarımla birlikte, Genel Müdür İşletme Yardımcısı, Kpt Oktay Öztekin ve birkaç yönetici eşliğinde salondan çıkmış ve Kpt Oktay Öztekin in makam arabası ile Tekniğe gelmiştik.
Tümü asker kökenli pilotlar ve yöneticiler, kendi mekânlarında ve kendi toplantılarında, homurdanan kişilerin yüzlerine baka-baka, sataşmalara aynı üslupla cevap vermemi her nedense hazmedememiş olsalar gerek ki, bu toplantının etkisi ve sürtüşmeleri seneler boyu sürdü.
Bu nedenle, “Klavye kabadayılığı” yaparak tehdit içeren bu yorumları atan kişi ya da kişilere; ne zaman arzu ederlerse, davet ettiklerinde istenilen yere geleceğimi ve rahatsız oldukları konu ne olursa olsun, o zamanlar olduğu gibi, şimdi de karşılıklı konuşabilecek medeni cesarette olduğumu belirtmek isterim.
NOT/ Bu yazımda ismi geçen TALPA Başkanı, Sayın Cafer Bostan Kaptan’ın kendi üyelerine yönelik müdahalesini ve beyefendi kişiliğini hiç bir zaman unutamam. Bu arada bu yazı öncesinde Cafer Bostan kaptanla görüşüp birlikte hafızamızı zorladığımızı daha sonra kaleme aldığımı bilmenizi isterim.
19 Eylül 1976 tarihinde Isparta da yaşanan THY’nin yapmışolduğu kazanın duygusal ve teknik yönden değerlendirildiği Meral Döşemeciler imzalı yazı muhteşem olmuş tavsiye ederim.
http://www.sefainan.com/s,kmakale/x,706/yasam-geriye-donmuyor-

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir