featured

İş hayatındaki korku İmparatorluğu…

Calışma hayatımız çok ilginç. Okurlarımın genelde çalışan kesimden olması ve tarafıma atılan e-postalardan yaşananlarla ilgili bir çok konuya vakıf oluyorum. Bunlar genelde ast, üst meseleleri oluyor. Örneğin,aldığım, e-postaların çoğunda  kaptan ve yer personeli arasında geçen dialoglar, Müdür-Şef-Memur-İşçi aralarındaki sürtüşmeler konu ediliyor. E-postaların çoğunun isimsiz atılması onlara cevap verebilmemi  ve ne yapmaları gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunmamı mümkün kılamıyor.
Eski yazılarımda bu tür konulara değinmiş ve çalışma hayatındaki alt/üst kavramlarına açıklık getirmiştim.  Makamlar,kişilere yapılan işin önemine göre verilmiştir. Hangi makam olursa olsun alt kadrolara hakaret edebilme lüksüne sahip olamaz. Çalışma hayatında insanlar hatalar yapabiliyor. Ancak bu hataların karşılığında kimse hakareti hak etmiyor.
Yöneticiler,hata yapan personelini kibarca tabiki uyarabilir ve hatayı bir daha yapmamasını daha dikkatli olmasını isteyebilir. Genelde sözlü uyarılar yeterli iken bazende konu yukarılara aksedebiliyor. Bu durumda hatayı yapandan yazılı rapor istenir.  Ancak, çalışanlar arasında sıklıkla kişisellik içeren olaylarada rastlanmakta olduğu görülmekte. Bu olaylar çalışanların kendi aralarında olduğu gibi bir üst makamlada olabiliyor.
“ Öğretmenin vurduğu yerde gül biter”,”Şef her zaman haklıdır”. “Şef,haksız olduğu durumlarda da haklıdır”  safsatalarını sizlerde duymuşsunuzdur. Bunlar,kurumsal yapıya ulaşamamış yerlerde geçen saçma sapan konuşmalardır.
Konu, kişisellik içeriyorsa;  Şeflik,müdürlük veya daha üst makamda olsa ilgili ünitenin en üst amirine kadar olan hiyerarşik yapılanma devreye girerek suçun nevine göre kişi veya kişiler cezalandırılırlar. Ancak bu savunmaları alan üst makam, konuya objektif yaklaşmalı,konu kişisellik içeriyorsa,sürtüşme içinde olan kişilerin makamları göz önünde tutulmadan sürtüşmeye sebep olan davranış adil bir biçimde değerlendirilip sonuçlandırılmalıdır.
Bana e-posta yollayan tüm okurlarıma,çalışma hayatımdan bir kaç örnek vermek istiyorum. Bir zamanlar THY yönetimide askeri kültürün hakim olduğu günlerde teknisyen-pilot sürtüşmesi had safhada idi. THY nin tüm yönetici kadrolarının asker kökenli çalışanlarla doldurulmuş olması azda olsa bazı haddini bilmez kişilerin hakarete varan davranışlarının önüne geçilemiyordu.
Yöneticisi olduğum bölümdeki bir teknisyen, görevini yaparken haksız yere hakarete varan bir davranışa maruz kaldığında, uçağa bizzat gider ve o arkadaşı uçağa benim yolladığımı ve yapılan yanlış bir olay varsa,bana bizzat gelerek veya uçak sefere hazırlanma aşamasında ise telsizle şikayet edilebilineceğini kendisinin kaptan olmasının kişilere hakaret hakkını vermeyeceğini kendisne hatırlatırdım.
Bazen de, uçak kapı  kapattığından olaya müdahele edebilme şansım olmadığında, uçağın sefer dönüşünü hakarete uğrayan arkadaşımla birlikte bekler yine aynı konuşmayı yapar ve mutlaka özür dilenmesini sağlardım. Çünkü;Konu kişisellik içermekteydi. 
Bildiğiniz üzere, Teknik hizmet alınamıyan hatlara, uçağın olası arızası ve rutin bakımları açısından  mutlaka teknisyen yollanır. Bu görevlerden biri idi. Bankkong görevi için A-310 uçak teknisyenleri sıra ile 15-20 gün arasında ilgili şehirde görev yapardık. Sıra bana geldiğinde bende aynı diğer arkadaşlarım gibi bu göreve gitmiş ve devamlı değişen uçak ekibi ile BankKong un  Menam otelinde kalıyordum. Görevim sırasında yeni bir ekip daha geldi.Ekibin kaptanı THY ucuş işletme başkanı idi.( ismini vermememin sebebi kendisinin emekli olmasıdır) O zamanlar THY de gidilen görevlerde tüm ekip otelde kaldığı müddetce istediği kadar yer ve içerdi. Yapacağınız sadece hesap pusulasına adınızı soyadınızı yazarak imza atmaktı.
Uçak teknisyenleri uzun süreli ucuş ekipleri ise 2-3 gün civarında kalabilmektelerdi. Uçak tipi,A-310 olduğundan Ekip 2 kaptan ve 8 kabin memurundan müteşekkildi. Ekip geldiğinde hepsi ile merhabalaştık. Onlar otele ben ise uçağa bakım yaptıktan sonra otele döndüğümde birde baktım ki bizimkiler hep birlikte sohbet halinde olup 16 kişiler. Tekrar merhaba diyerek yanlarına yaklaştığımda bazı ekip üyelerinin pas biletleri ile hanımlarını veya kocalarını getirdiğini gözlemledim. Ertesi gün akşam yemeğinde hep beraber yedik içtik.
Bir sonraki gün bende misilleme yapmak için şehirde tanıştığım iki arkadaşımı(!) yemeğe davet ettim.  Ekibin birlikte oturduğum masaya selam vererek bir başka masaya geçtik ve yemek yemeye başladığımızda kaptanımız kendi masasından kalkarak bizim oturduğumuz masaya yanaşarak,”Afiyet olsun Sefa bey” dedi ve arkasından ekledi…”Arkadaşlar THY personelimidir?” “Hayır.Buradan tanıştık yemeğe davet ettim “ dediğimde bana, “Bu hesabı umarım sen ödersin yoksa dönüşte bunun hesabını sorarım” dedi. Bende “Tabiki kaptanım dönüşte sorarsınız” diyerek konuyu kapatıp tatsızlığa mahale vermeyerek yemeğimize devam ettik.
İstanbula döndüğümüzde ilgili ekip benden önce İstanbula dönmüş ve raporunu vermiş olacak ki, Genel müdür yardımcımız beni makamına çağırdı ve” işletme başkanı ………Kaptan  ile sürtüşmeniz olmuş olayı birde senden dinleyeyim istedim” dedi. Bende olayı aynen anlattım ve bana düşen hesabı ödeyebileceğimi yalnız işletme başkanınında, 10 kişi haricindeki kişilerin hesabını ödemesi gerektiğini  aksi takdirde benimde tarafıma düşen rakamı ödemeyeceğimi kendisine ilettim. Genel müdür yardımcımız, “tamam cıkabilirsin” dedi. Tabiki sonuçta hakkımda tutulan rapor anında yırtılarak konu kapandı. Kimse para ödemedi:)
Bu anılarımı anlatmamın sebebi,o zamanlardaki THY’de hem Kaptan hem de yönetici pozisyonunda olarak uçanların kendilerini ayrıcalıklı görüp “ben yaparım ama o yapmamalı” mantığında davrandıklarını ortaya koyabilmek amacıyladır. Bugünkü çalışma hayatı dahada zor. Haksızlıklar o zamanda vardı şimdide var. Ancak, düne göre farklı olan; O zamanlar mücadele edebiliyordunuz. Şimdiki zamanda gözlemleyebildiğim kadarı ile mücadele etmeye bile vakit kalmadan kendinizi kapının dışında bulabilmeniz mümkün.
Ancak;  Atılırım,satılırım,issiz kalırım diyerek kendi kişiliğinizden kesinlikle taviz vermemenizi sonuna kadar mücadele edip kendi gözünüzdeki saygınlığınızı yitirmemenizi dilerim. İş bulunur ama kendine olan saygınız bir gittimi bir daha yerine gelmez.
O zamanlar bizlermi cesaretliydik yoksa başımızdakilermi adil davranırlardı. Buna cevap verebilmek gerçekten güç. Sanırım her ikiside birlikteydi. Şimdilerde görüldüğü gibi korku imparatorluğu sonucu oluşmuş suskunlar ordusu yoktu.
Şimdilerdeki yaşanan olaylara ve bazı yerini hak edemeyen yöneticilere bakıyorumda inanın şaskınlıkla izliyor ve iyiki şimdiki zamanda çalışma hayatının içinde değilmişim diye şükrediyorum.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir