Ülkemizin son günlerdeki en önemli gündemi içimizi yakan yangınlar. Bu elim yangınlarda hayatını kaybeden insanlarımız, kül olan ağaçlarımız, hayvanlarımız herkesi olduğu gibi beni de çok üzüyor ve olanı biteni üzülerek takip ediyorum.
Yangın uçaklarımızın yetersizliği ve müdahalede yaşanan gecikmeler çok farklı mecralarda yazıldı çizildi o nedenle ben yazılanı yazmak istemiyorum ve havadan değil uzaydan yangına müdahalede için neler yapılabilir ondan kısaca bahsetmek istiyorum.
2019 yılında Birlemiş Milletler’in Uzay İşleri Ofisi’nin Uzay Hukuku ve Politikaları Konferansı’nda uzaktan algılama teknolojisinin çevre gözlemlemesinde kullanımını ele aldım. Sunumumun bir bölümünde de daha önceki yazılarımda da ele aldığım “Uzay ve Büyük Afetler Şartı’ndan” bahsettim.
Hatırlatacak olursam; 1999’da Avusturya’da gerçekleştirilen UNISPACE III konferansından sonra ESA ve CNES; uzay ajanslarının ve uzay sistemleri operatörlerinin doğal veya teknolojik afetler olduğunda kriz yönetimi ile ilgili gönüllülük esasına dayalı olarak işbirliği yapmasına yönelik olarak bu Şart’ı tanzim etti. Bugüne kadar uzay teknolojisinin afet yönetiminde kullanılabilmesine yönelik olarak çok sayıda ülke tarafından farklı afetler için bu yapıya 724 defa müracaat edildi ve toplam 61 uydudan elde edilen verilerle kriz yönetiminde fayda sağlandı.
Sunumumu hazırladığım sırada Şart’ın sayfasına baktığımda Bolivya’daki yangınlar özellikle dikkatimi çekmişti ve sunumumda örnek olarak bu yangınlarda Şart’ın aktive edilmiş olduğunu ifade etmiştim (Şöyle ki; Ağustos 2019’da Bolivya’da 2700’den fazla yangın oldu ve bunun neticesinde de 02.09.2019’da müracaat edilmesini müteakip çok sayıda uydu görüntüsüne erişildi.) ve uydulardan alınan bazı görüntüleri de paylaşmıştım. Sunumumu uzaktan algılama teknolojisinin diğer çevresel kullanımları ile ilgili örneklerle bitirdikten sonra arada yanıma bir uzay ajansının çalışanı gelerek Şart’taki gönüllülük esasına karşın kendilerinin bu talepleri çok ciddiye aldıklarını ve ellerindeki verileri hemen paylaştıklarını ifade etti.
Ben de daha önceki yazılarımda özellikle deprem beklediğimiz için doğal afetlerde bu Şart’a müracaat etme alışkanlığımızın olması gerektiğini ifade etmiştim. Hatırlayacağınız üzere 26.08.2015’de Artvin’deki sel felaketinde, 24 Ekim 2011’de Erciş’deki depremde, 14 Şubat 2011’de Kahramanmaraş’taki toprak kaymasında, 8 Mart 2010’da Elazığ’daki depremde, 10.09.2009’da İstanbul’daki sel felaketinde, 7 Mayıs 2003’teki Bingöl depreminde bu Şart’a başvurulmuş ve veri elde edilmiştir.
Yangını dehşetle izlerken ve neler yapılabilirdi ve bundan sonra neler yapılabilir diye düşünürken ara ara söz konusu Şart’ın sayfasına baktığımda ise ( https://disasterscharter.org/web/guest/charter-activations adresinden bakabilirsiniz) maalesef halen daha bizden bir talebin gitmediğimi gördüm.
Şart’ın Temmuz ayı aktivasyonlarına bakacak olduğunuz takdirde Tunus ve Rusya’nın yangın nedeniyle, Hindistan, İsviçre ve Lüksemburg’un sel nedeniyle ve Tayland da kimyasal fabrikasındaki patlama nedeniyle Şart’ı aktive ettiği görülebilir.
Peki biz neden müracaat etmedik? Elimizdeki veriler yeterli olduğu için mi yoksa bu yol akla gelmediği için mi bilmiyorum. Bildiğim tek şey teknolojinin tüm imkanlarının seferber edilerek bir an evvel bu felaketin sona erdirilmesinin ve ardından da yaraların sarılmasının gerektiği.
Hepimize geçmiş olsun,
Brezilyadaki mevzuyu neden haber yapmıyorsunuz? Erkam kardeşimin mallarını!