SHGM’nin web sitesine bir yabancı baksa; “Türk sivil havacılığı almış başını gitmiş..!” der. Gerçekten, konulara fazla yakınlığı olmayanların anlaması olanaksız, müthiş bir tablo çiziliyor. Etkilenmemek elde değil.
Ben de bazen kendi kendimi sorguluyorum ve bildiklerimden kuşkuya kapılıyor ya da bu sitede yazılanların hepsi şişirme diye düşünüyorum. Hele, hele bu konularda sürekli pembe tablo çizen, düzenin kalemsörlerini okuduğumda; “ Tamam işte, demek ki biz bu işi bilmiyoruz “ diyerek, benim gibi mutfaktan yetişmiş ve hala görevlerinde olan deneyimli arkadaşlarıma, bu hayıflanmamı iletiyorum. “Arkadaşlar, sadece ben mi yapılanları göremiyorum? yoksa sizler de mi göremiyorsunuz?” diyerek kendimi sorguladığımda; “Siz ne diyorsunuz Sefa bey, olur mu öyle şey? Siz yazılarınızda sürekli doğruları ve gerçekliği yansıtıyorsunuz, SHGM ise sadece ve hala reklamları oynatıyor”diyorlar. Şaşırmamak elde değil.
Birileri yalan, yanlış konuşuyor ve abartıyor. Bunlar kim, sizce?
Bakın şimdi; Türkiye EASA üyesi değil. Ancak JAA’nin, EASA’nın devreye girmesinin ardından kendini fesh etmesinden sonra JAA’nin eğitim organizasyonu ECAC’e devredildi. Bildiğiniz gibi; ECAC bir vakıf değil. Bu tür kuruluşlar babalarının hayrına kurulup tüm dünyaya hizmet vermek için kurulmuş olmadıklarından, Avrupalıların bu işten de büyük çıkarları olduğu da bir gerçek. O nedenle; EASA üyesi olmayanların da, pamuk ellerini ceplerine sokarak bu organizasyonda kalmaları gerekiyor. Yoksa, bu eğitim konferansları, yatılar, seyahatler ve gidilen ülkelerdeki gezintilerin giderleri nereden karşılanacak?
Bizleri madem EASA’ya almıyorlar, küsmeyelim, kızmayalım diye bize de aynı AB üyeliğine müracaat ettiğimizde söylenen “sizlere imtiyazlı ortaklık verelim şimdilik bununla yetinin, ileride bakarız “denildiği gibi, ağzımıza bir parça bal çalınmış. Bu ECAC eğitim başkanlığı verilmiş. Malum, Mahmut Paşa esnafının ünlü “Pantolon uyduramadık gömlek verelim abi!”(*) söylemi gibi bir şey…
Aslında; SHGM yönetiminin patronu siyasi iktidardır.
Siyasi iktidarı oluşturan kadrolar bu ECAC’ın ne olduğunu ve alınan Eğitim Başkanlığının neleri içerdiğini bilmez. Aslında bilmesi de gerekmiyor. Kendilerini o makama getiren siyasilere bu bürokratların, uluslararası bir unvanla ödüllendirildiklerini söylemeleri yeterli.
“aferin bizim çocuklara” denilir ve görev süresi otomatik uzatılır.
Aslına bakacak olursanız; Sivil havacılığımızdaki gelişmeleri(!) verilen unvanlara, edilen teşekkürlere, gidilen ülkelere,yapılan anlaşmalara, uçak sayısının artışına, SANA-SAFA denetimlerindeki rakamsal yükselişe, verilen cezalara, açılan meydanlara bakarak değerlendirmeye çalışırsanız, Türkiye sivil havacılıkta çok başarılı bir ülke olarak karşımıza çıkar. (Siyasi iktidarın da gördüğü, görmek istediği de aynen budur)
Ama; sektörü ciddi ve bilinçli takip eden bir güdümsüz siyasi veya hükümetin ciddi, görevine layık bir bürokratı çıkar ve size; “tamam da kardeşim, madem biz ECAC’ın Eğitim Başkanlığı görevine getirilmişiz ve SHGM’ce yetkilendirilmiş 14 pilot okulu, mevzuata göre öğrenim yapıyor diyorsunuz, buraya kadar güzel de peki, bu okullardan mezun olanlar bu kadar pilot açığı varken neden iş yok diye bağırıyor?” Eğitim kalitenizle bunun bir ilgisi olabilir mi? derse, buna nasıl yanıt verilebilir?
Bir tarafda sektör var gücüyle yabancı pilot transferinde, bir tarafta pilot okullarımız var gücüyle genelde issiz kalacak pilot yetiştiriyor. Kota, mota hak getire, alabildiğin kadar al. Örneğin; yabancı pilot alımı yapan bir şirkete her 3 yabancı alımına karşılık bir tane yerli pilot alma koşulu getirilse bu iş çözülür.
ECAC üyesi olan 44 ülkeye eğitim başkanlığı ve danışmanlığı verecek düzeye gelmişiz. Ancak, eğitimle ilgili haberde, her köşe yazısında, yüzlerce yorum atılıyor ve pilotu, teknisyeni devamlı sistemden ve gidişattan yakınıyor. İlginç… Ya; anlatılan ve reklamı yapılan gelişmeler göründüğü veya gösterildiği gibi değil, ya da; yeni nesil pilot ve teknisyenler nankörlük yapıyor. Buyurun yorumlayın bakalım.
Sivil havacılıktaki faaliyetlerimiz sadece bunlarla sınırlı değil. Dünyada kimsenin sefer yapmadığı veya alt yapılarının yetersizliğinden sefer koymadığı ülkelere, aslanlar gibi seferler düzenleyip angut kuşu gibi uçuyoruz. Hatta bazen uçaklarımız o güzergahlarda yollarını yitirip başka yerlere inmek zorunda kalsa bile, pes etmiyor “Durmak yok, yola devam !” diyerek uçuşlarımızı sürdürüyoruz.
SHGM’miz vasıtasıyla gidilmedik ülke, yapılmadık ikili anlaşma bırakmıyoruz. SHGM tarafından yayınlanan 20 adet kitapla sektöre ışık tutuyoruz(!). Görülen manzara müthiş. İnsanın içinden “İşte eğitim,işte başkanlık bu!” söylemi gelmiyor da değil hani…
Bu kitap basma seferberliğindeki son yayınlanan ICAO dan alınan kitabın tercümesinin adı“Havaalanlarında görsel yardımcılar ve tasarım kriterleri” Kitap güzel, hoş da kim kime ve kimin için yayınladı ben anlayamadım.
Doğrudan SHGM ve DHMI’yi ilgilendiren bu kitapta yazılanları, çalışanlar ve sektördeki şirketler uygulayamaz, ayrıca, bu onların görevi de değil. Çünkü, kitabın içeriğinde bulunan yazılar, tüm konu ve bilgiler, SHGM ve DHMI’yi ilgilendiriyor. Kendi yapmak zorunda olduğumuz görevlerimizi kitap haline getirerek yayınlayan ve “Bakın bizler sizler için neler yapmamız gerekiyormuş?” diyerek, kendi yapması gereken ve yapamadıklarını sektöre anlatan bir otoritemiz var. İşte objektiflik bu olsa gerek.
Eğitimi bitirdik, bir de bakım bölümünde yaşananlara bir göz atalım:
Doğru ya; Türkiye bakım ve eğitim merkezi olacaktı. Eğitimdeki müthiş yapılanmamızı anlattıktan sonra, şimdi de bakım konusundaki gelişmelere bir göz atalım.
Bakım merkezlerimize diyecek yok. Hepsi EASA-Part 145 leri bile orijinal. Yani yerinden alınmış. Hatta,bazılarının Part-147’si bile var. Hangarlarında bakım yapmakla birlikte aynı zamanda nerdeyse okul bile açacaklar. EASA nın havayolları ve bakım merkezleri lehine ucuz işgücü mantığı doğrultusunda şekillendirdiği, esnettiği tüm kuralların asgarisini kullanıyorlar.
Part-147 eğitim sertifikalarıyla SHGM’nin yapması gereken teknisyen Lisans sınavlarını onlar adına yapıyor ve SHGM’ye onaylatıyorlar. Bakımın yanı sıra eğitimden de nemalanıyorlar.
MRO merkezleri son derece yoğun. Teknik A.Ş, ne yazık ki; başlıca müşterisi olan THY yönetiminin masa başında aldığı hızlı büyüme kararlarına uyum sağlayabilmek için tüm gücüyle savaşırken, son derece zorlanmakta. Ancak; bunu THY’nin üst yönetimine anlatmaları olanaksız. Ya kızarlar da, “yapanı buluruz arkadaşım!” derlerse değil mi ama?
THY’de masa başından teknik ve uçuş işletmenin sorunlarını anlayabilmek olanaklı olamıyor. Masalarına bir şekilde atanan alt ve orta düzey yöneticilere sorarsanız, size hiçbir zaman ve hiçbir koşulda aksaklık yaşanabileceğini söyleyemezler. İşler nasıl? dendiğinde, söyleyecekleri tek şey;“Allaha şükür idare ediyoruz efendim” şeklinde gerçeklerden uzak korku dolu beyanlar olacaktır.
THY’nin üst düzey yönetimine aslında kızamıyorum. Eleştiriden uzak kalmaları ve kendilerine aksaklıklar bildirileceğine hep Allaha Şükür beyanlarında bulunulması onları yanlışa götürüyor.Eleştirilmeyen bir yönetici, yanlışını nasıl anlayacak ve aldığı kararın sağlamasını nasıl yapacak ki..?
Sanırım, o görevi ben çalışanlardan bire bir aldığım bilgiler doğrultusunda dillendirdiğim için, SHGM ve THY yönetimi tarafından çok seviliyorumdur. Sağ olsunlar.Var olsunlar.
Bu söylem işin latifesi şüphesiz. Ancak,hiçbir zaman unutmamak gerekir ki; Kurumlara en çok sahip çıkanlar yapıcı eleştiri yapmaktan korkmayanlar, en zararlılar ise bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın deyip gerçekleri saklayanlardır. Yönetimdekilerin, en büyük düşmanı haklı eleştirisi olup ta eleştirmeyen yalakalardır. Bu tiplerden kesinlikle sakınılmalıdır.
(*) Müşterisine ne olursa olsun mal satmak isteyen uyanık tezgahtar söylemi.