featured

SÖZÜN BİTTİĞİ YER

Günlerden 15 Haziran 2010. KTHY ile ilgili yazdığım yazının altında bir yorum gördüm. Yorum aynen şöyle: (Önce ileti olarak gelen yorumu birlikte paylaşıp değerlendirelim.) (TIKLAYINIZ)
 
Doğal olarak, yazıya gelen yorumu ve şahsıma gelen maili okur okumaz, hemen THY Eğitim Başkanı ve Teknik Eğitim Müdürünü aradım. Eğitim Başkanı Cemal Öksüz, bu konuya ilşkin her hangi bir bilgisi olmadığını söyledi ve; “Sefa Bey, hatta kalın lütfen” diyerek, Teknik Eğitim Müdürü Rahmi Aykan ile, tele-konferans yaptırdı. Rahmi Aykan, bu görüşmeden sonra, tekrar beni aradı, konuyu iyice irdeledik.Evet, ne yazık ki, bu sınav sorularının çalınmış olması ve elden ele gezmesi, onun da kulağına gitmiş ve kimin yapmış olabileceği sorgulanıyormuş(!).
 
Hatırlarsınız, bir yazımda “sivrisineklerle uğraşmak için bataklığı ortadan kaldırmak önemlidir” diyerek teşbihte bulunmuş ve aksayan konularda kişilerden çok sistemin sorgulanması gerektiğini belirtmiştim.
 
İşte, yine aynı açıdan bakılacak bir konu daha.
 
Soruları çalan bir insan olduğuna göre onu; sivrisinek, ileri teknolojik olanaklara sahip olunmasına karşın, o soruların çalınabilme riskine karşı gerekli önlemleri alamayan sistemi ise; bataklığa benzetiyor ve her zamanki gibi bataklığı kurutmak üzere saldırmak istiyorum.
 
“Soruları çalanın; belirli bir dini gruba girmiş olan öğrencilerin ellerinde gezdiği tespit edilmiş”ifadesini, önce masaya yatırmakta yarar var. Bu dini gruba yönelik, illegal işler yaptıkları iddia edilen kişilerin isimleri bence önemsiz. Çünkü sistem düzgün işlemiyor ve alt yapısı sağlam değil, bu teknolojik düzeyde bile bunu suistimal ederek haksız kazanç sağlamak olanaklı.
 
Ancak bu (sivrisineğin) “belirli bir dini grubun içinde olan öğrenciler” bölümünü önce tek başına değerlendirmekte yarar var.
 
Hatırlarsınız; THY’de bir deve kesme olayı yaşanmış ve bu haber 177 ülkenin gündeminde yer almıştı. Bu deveyi kesen veya kesilmesinde sorun yok diyen zihniyet, dinci olarak adlandırılmış olduklarından (öyleydi ama…), konu deveden çıkmış, adeta, ülkeye bedevi kültür mü hakimiyet kuruyor? ve son günlerin moda söylemi; eksenimiz kayıyor (mu)? kavgasına dönüşmüştü. O zamanlar düşünmüştüm de; bu deveyi Şükrü bey yerine ben kestirseydim, bu haber bu kadar önemsenir ve yankılanır mıydı? Tabii ki Hayır.
 
Çünkü; deveyi kestiren ben olsaydım; gelen rejim kaygılı soruşturmalara “ kardeşim deveyi Sefa İnan kestirmiş” o mu dinci? Yapmayın ! denir ve o haber orada o gün sadece devenin kesildiği yerin uygunsuzluğu dışında sorgulanmaz ve belki de haber bile olmazdı.
 
Çünkü; deve haberini haber yapan; devenin kendisi değil deveyi kestirten zihniyetin sorgulanmasıydı.Yani, koskoca deve de bu konuda sivrisinek olmuş ve bataklığa yönelik eleştiriler deveyi unutturup, deveyi kurban eden zihniyete ve kültürel farklılığa odaklanılmıştı.
Aynı örneklemeyi Temel Kotil’in terlikle görüntülenmesinde de gözlemlemek olanaklı. Bu terlik olayı eski genel müdürlerden örneğin Tezcan Yaramancı’da rastlansa, “ayakkabı ayağını sıkmış onun için terlik giymiş”  şeklinde değerlendirilecek iken, Temel Kotil’de zihniyet farkı olarak değerlendirilip tepkiler terliği aşmış, yine Türkiye’nin eksen kaymasına ve bedevi kültüre odaklanmış ve konu siyasallaşmıştı.
 
Aslına bakacak olursak; Hırsızın dini, imanı, milliyeti, cinsi, cibilliyeti olur mu? Olmaz tabii ki.   Hırsız hırsızdır o kadar… Ama buradaki soruların çalınmış olma mesajında hırsız yine deve ve terlik olayı gibi siyasileştirilerek rejim ve eksen kavgası gibi konulara odaklandırılıyor. Ne diyelim; Hırsızın önüne sıfat koyanlarımı kınayalım yoksa kişileri kategorize edilme durumunda bırakıp; geçmişte kesinlikle duymadığımız Dinci- Atatürkçü- Cumhuriyetci-Tarikatçı-AKP’li-Badem bıyıklı diye etiketleyen yöneticilere mi, yoksa iktidardaki hükümetin zihniyet eksenine mi laf atalım. Ne dersiniz?.
 
 
Evet; Bu “Dinci grup” ifadesi bence son derece önemliydi, bu nedenle o bölüme yönelik kafamı karıştıranları sizle paylaştıktan sonra konunun teknik boyutuna dönelim ve bu hırsızlığa neden olan sistemi sorgulayalım.
 
Kısaca; Uçak Teknisyeni lisans sınavlarına yönelik ilgili modül sınavlarını SHGM bizzat yapmak yerine, yetersiz kadroları nedeniyle bu hakkını günün moda yöntemi taşeronlaştırma ile, Teknik A.Ş. – MNG- Eskişehir SHYO ve Kara Havacılık Okulunu yetkilendirmiş. Bu 4 ünite, ortak soru bankası ile sınav yaparak, teknisyenlerin ilgili modüllerden olması gereken sınavlarını hak/adalet kavramları doğrultusunda şekillendirmekle görevli.
 
Ancak; sistem eksik ve yanlış. Pilotlardaki sınav sistemi gibi; Server  SHGM’de olmadığı için, her türlü müdahale (hırsızlık dahil) olanağı benim izlediğim kadarıyla, var. Yetkili sınav merkezlerinin hepsinde sınav soruları aynı olmasına rağmen, sınav sistem farklılıkları göze çarpıyor. Soruşturduğum sınav merkezleri, bizim kendi sınav sistemimizde böyle şey olamaz diyorlar.
Yani yoğurdum ekşi diyen yok.
 
Genelde sınavlar soru bankasından alınan sorularla ve bilgisayarın rastgele soruları seçmesi ile yürüyor. Ancak soru bankasındaki soruların çok az olması (400 tane) ve soruların devamlı değiştirilememesi her ayın ilk haftasında değişik yerlerde rutinleşmiş olarak yapılan sınavlarda her sınav merkezinin kafasına göre bir sistem tutturmuş olması ve SHGM denetiminden uzak olması nedeniyle suistimale açık yürütülüyor.
 
Oysa ki; bu soru bankası 400 değil, 1000-2000 gibi sayılara ulaşsa ve sorular internet ortamında FAA’de olduğu gibi herkese açık olarak yayınlansa, ne kaybedilir ki? Ne soru çıkacağını bilmeyen teknisyen binlerce soruya hazırlanarak kendini daha çok bilgilendirmez mi? SHGM, bence soru bankasıyla beraber sınav sisteminide sorgulamalı.
 
Bizim burada irdeleyeceğimiz sınav sistemi, mutlaka Toefl sınavları gibi tek merkezden yapılmalı, soru ve cevaplara merkezden başka (SHGM) müdahale edilebilme olanağı, kimsede olmamalı.
Tamamen, EASA 147 onaylı ve Part 66 kuralları eşliğinde sınav merkezlerinin dürüstlüğüne kalmış bir sistem, her hangi birindeki yukarı örneklediğim suiistimallerle bir gün mutlaka çökecektir. THY’de yaşandığı iddia edilen bu çirkin hırsızlık olayı, bir başka merkezde ya yaşanmış ya da yaşanacaktır. Bu, böyle biline…
 
Yazımı tam sonlandırmak üzereyken yine ilginç bir e-posta ile şaşırmadım desem yalan olur.İstanbul’da bir kurs EASA-66 Lisansı veriyor. Aero-Bildung Aviation Training Center ve İstanbul Üniversitesi işbirliğinde bir şirket 49 iş günü sonunda ve 4000 Euro + %8 KDV karşılığında tüm modülleri öğretiyor, sınav yapıyor ve lisansını veriyor. (Sadece İngilizce şartı ve lise mezunu olması yeterliDeneyim süreci hariç.
 
Örneğin; JAR-66 literatüründe teknisyen yardımcısı mı var?  Birileri bu literatürde bile olmayan bu ismi vereceğim diye kurs verip para alırken bu EASA-PART-66 lisansı almak çok daha mantıklı değil mi?
 
Hem de SHY/JAR-66 değil EASA Part-66 uluslar arası teknisyen lisansı. İşte bizler lisans verelim mi vermeyelim mi?-Hangi modüllerden kimleri muaf tutalım veya tutmayalım mı?-Sınavlarda ne soralım, soru bankasını nasıl oluşturalım ve sınav sistemi nasıl çalışmalı? diye birbirimizi yerken, bir girişimci işi bitirmiş bile. İşte sözün bittiği yer burası.
 
Bu konudaki yorumu elbette siz değerli okurlarım yapacaktır. Ben sadece buradan; SHGM-YÖK yönetimleri- SHYO Eskişehir-Kayseri-Kocaeli Akademisyenleri nerdesiniz? Diyorum.
 
Aynı sistem çerçevesinde madem EASA yetkimiz yok ve AB üyesi olmadığımızdan bu yetki verilemeyebilir. Sizlerde bu girişimcimizin yaptığı gibi, örneğin Almanya’daki bir firma ile anlaşamaz mıydınız? Uluslararası geçerliliği olmayan JAR/SHY 66 lisansı yerine EASA- PART 66 lisansı verilemezmiydi?
 
Şimdi, İngilizcesi bu kurs ve sınav için yeterli olan lise mezunu bir genç bu kursa katılıp EASA Part-66 lisansı mı alsın, yoksa üniversiteye gidip 5 sene dirsek çürütüp yerel lisans bile alamadan mezun mu olsun? Buyurun, gençlere cevap verin bakalım.
NOT/ İşte, o ilan metni (TIKLAYIN) İlandaki irtibat haneleri reklam olarak adlandırılmasın diye tarafımdan kaldırılmıştır.
 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir