Yakıt verimliliği sayesinde emisyon oranlarını düşürmede ciddi katkılar sağlama potansiyeli bulunan open rotor motorlar, havacılık sektörü için anlamlı bir değişim vadediyor.
Havacılık sektörü, iklim değişikliğine olumsuz anlamda katkı yapan oyuncuların başında gelmekte. Sivil havacılık sektöründe kullanılan yolcu uçaklarının hem yakıt tüketimi hem de emisyon oranları olarak yaptığı olumsuz katkıyı azaltmak adına uzun bir süredir ciddi çalışmalar yapılmakta. Bu çalışmalardan biri de propfan ya da günümüzde tercih edilen adıyla “Open Rotor” motor teknolojisi.
Birbirine zıt yönde dönen iki sıra açık kanatçıklardan oluşan ve bunların da açıkta durmasından dolayı open rotor olarak adlandırılan mimariyi en basit haliyle turboprop ile turbofan motorların bir karışımı olarak ifade etmek mümkün. Hız ve performans anlamında bir turbofan motora, yakıt ekonomisi açısından ise bir turboprop motora benzetebileceğimiz mimari, bu sayede %30’a yakın yakıt tasarrufu vadediyor.
Open rotor motorların ana yapısı, jetle aynı. Jet motoru mantığıyla çalışan sistemde, paller açıkta olduğu için itkinin büyük bir bölümünü oluşturan soğuk hava akışı burada daha yüksek bir oranda ortaya çıkıyor. Bu da çok daha verimli bir motor demek. Pallerin klasik jet motorları gibi nacelle (bir uçağın kanadında bulunan ve motorları ihtiva eden kapalı kısım) içinde değil de dışarıda tutulmasının tek nedeni ise sadece daha yüksek oranda hava akışı sağlamak değil.
Nacelle’den kurtulan motorların önemli bir avantajı da uçağın hafiflemesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu sayede uçağa ilave yük oluşturmadan büyütülme olasılığı bulunan motorlar, çok daha fazla soğuk hava soluyacakları için daha verimli hale gelebiliyor. Zaten tasarım aşamasında bulunan open rotor’lar da mevcut motorların en az iki katı büyüklüğe sahip.
1980’lerden beri geliştirilme aşamasında olan bu motorlar, ne yazık ki halen daha ticari olarak karşımıza çıkamadı. Bu alanda en ciddi yarımlardan birini yapan Fransa merkezli çokuluslu uçak ve roket motoru üreticisi Safran, teknolojinin demo sürümünü 2017 yılında gösterebildi. Şirkete göre ise gerçek dünya ortamında çalışan bir ürünü görmek için henüz zamana ihtiyacımız var.
Open rotor’ların mevcut haliyle hanesine eksi olarak yazılabilecek bir başka husus da bunların sahip olduğu gürültü sorunu. Standart bir turbofan motora kıyasla çok daha sesli çalışan open rotor’lar bu anlamda, mevcut halleriyle yolcu uçakları için çok uygun olmayabilir.
Open rotor teknolojisine ABD’li General Electric ve Pratt&Whitney gibi şirketler de ciddi yatırım yapıyor. Teknolojinin, günümüzde üç boyutlu baskı yöntemlerinin de getirdiği artılarla çok daha hızlı hayata geçirilme ihtimali bulunuyor. Bakalım gelişen teknoloji sayesinde havacılık sektörü, iklim değişikliğine olan olumsuz katkılarını ne kadar sürede ve oranda azaltacak.