Değerli okurlar, sonbaharla birlikte bilimin ve aklın gerekleri gerçekleşmeye başladı. Salgın adeta vites yükseltti. Vaka veya hasta (ya da ikisi birden) artmaya başladı. Hastaneler doldu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde koridorların yoğun bakıma çevrildiği, hastanelerin önünde yüzlerce metrelik test kuyruklarının oluştuğu haberleri medyaya yansıdı. Yaz aylarında her mahallede bir hasta görülürken şimdi her sokakta hatta her apartmanda bir vaka var. Düşünsenize aynı sokakta 3 apartman ileride bir hasta var ve siz o kişiyle sokakta karşı karşıya gelebiliyor, aynı markete girebiliyor, aynı bankamatiği kullanabiliyorsunuz.
Rakamlar da işlerin iyi gitmediğini açıkça ortaya koyuyor. Bakın ilk dalganın yaşandığı Nisan-Mayıs aylarında en yüksek günlük vaka 11 Nisan günü 5138 olarak açıklanmış. Aradan 7 ay geçtikten sonra bu rekor 22 Kasım günü yenilenmiş ve 6017 rakamına ulaşmış. Vefat sayısında bugüne kadar en yüksek rakam 20 Nisan günü kaydedilmiş ve bir günde tam 131 can kaybı olmuş. O günden sonra uzun süre 100 rakamının altında devam eden vefat sayısı 20 Kasım günü 141 ile yeni bir rekora ulaşmış. Bunlar resmi rakamlar. Tabip Odalarının, Aile Hekimleri Federasyonunun ve bazı Belediyelerin verdiği rakamlar bunların kat kat üstünde… Rakamlar konusundaki şüphe her geçen gün artarken testlerle ilgili bir skandal ise açıkçası “yok artık !” dedirtti.
COVİD TESTİ İTİNAYLA POZİTİFTEN NEGATİFE ÇEVRİLİR !
Habertürk yazarı Sevilay Yılman bakın o skandalı nasıl anlatıyor?
“Sarah Alqoobaa adlı Kuveytli, Ekim ayının 15’inde Ataköy’de bir hastaneye saat 06.00’da PCR için numune veriyor.
Sonuç 23.47’de “pozitif” olarak sisteme yükleniyor.
Ancak biletinin yanmasına razı gelmeyen, yani her ne olursa olsun ülkesine dönmek isteyen Covid-19 pozitif hasta için devreye giriliyor.
Ertesi günü, yani 16 Ekim’de bir başka hastaneye saat 14.22’de müracaat yapılıyor ve numune veriliyor.
Ancak normalde en az 8 saatte sonuç alınabilen PCR testinin negatif olan sonucu yaklaşık 40 dakika sonra hastaya İngilizce olarak teslim ediliyor.
Ve o hasta, yani Sarah Alqoobaa adlı yabancı ertesi günü yani 17’sinde Jazere Airways’e ait uçakla ülkesine dönüyor.
Bir diğer vaka ise yine Kuveytli Reem Alazemi…
16 Ekim’de PCR için numune alınıyor ve sonucun pozitif olduğu belirleniyor.
Ancak Covid-19 olduğu tespit edilen ve sisteme de bu şekilde kaydı düşülen o hasta yine Jazeera Airways’e ait uçakla 17 Ekim’de Kuveyt’e uçuyor.
….
Denilene göre bu iş bayağı bayağı bir sektör olmuş İstanbul’da.
Şimdi top ilgili bakanlıklarda.
Üç kuruş daha fazla kazanmak adına adeta simsarlık yapıp testleri pozitiften negatife çevirten işgüzarlardan ve hastanelerden hesap sorma vakti onlarda artık.”
Nasıl ama? Covid hastası olan yolcu, bazı üçkağıtçıların organizasyonu eline “temiz kağıdını” alıp taksiye biniyor, havalimanına giriyor, orada oturup yemek yiyor, alışveriş yapıyor, yüzlerce kişinin arasında dolaşıyor ve uçağına binip gidiyor. Ya habibi, virüsü ülkene götürüyorsun da, giderken virüsü ülkemizdeki onlarca kişiye bulaştırıyorsun. Uçaktaki yolcuları ve ekipleri maruz bıraktığın risk de cabası… Bu rezaleti öğrenen Avrupa ülkeleri artık bizim testlere itibar etmezse o zaman seyreyleyin cümbüşü !
BU KAFAYLA MI ÇIKACAĞIZ MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNE?
Gerçekten akılalmaz, insanların sağlığı ile oynayanlar sayesinde demek ki testlere de güvenemeyeceğiz artık. Cehalet ile menfaatin biraraya geldiği çarpıcı örneklerden biri… Sahte içki üretip insanların kör olmasına hatta ölmesine sebep olanlar, kaşar peynirine patates, zeytinyağına motor yağı, kıymaya veya dönere at–domuz-eşek eti, eritme peynire küflenen peynir, pul bibere talaş ve kiremit tozu katanlar, limona-portakala şırınga ile su enjekte edenler, kokmuş et yemeğini sosla maskeleyerek satanların elini kolunu sallayarak faaliyet gösterdiği bir ülkede olanlara şaşırmamak lazım.
Merak etmeyin, yarın sağlıklı bir yakınından aldırdığı sürüntü veya kanla kendisine negatif PCR raporu alanları görmemiz de yakındır. Düştüğümüz hal ortada. Büyük Atatürk’ün 1933 yılında gösterdiği “muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak” hedefine bu kafalarla ulaşabilir miyiz? Yine Ata’mızın söylediği “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir.” sözünü nereye koyacağız? Zekasını, kendi yurttaşlarını zehirlemek hatta öldürmek için kullanan bu tiplerin “yüksek karakterli” olduğunu iddia edebilir miyiz? Neyse ki işini doğru yapan, bilimin ve aklın yolundan vazgeçmeyen namuslu, dürüst insanlar hiç de az değil… Bu ülke, Aziz Sancar’ı da yetiştirmiştir, bulduğu covid aşısı ile tüm dünyaya umut olan Prof. Dr. Uğur Şahin’i de, dünya çapında binlerce sanatçıyı da, sporcuyu da, doktoru da, mühendisi de, her meslekten ehliyet ve liyakat sahibi insanı da…
THY-HAVA İŞ ORTAK YAPIMI “PERSONEL TASFİYESİ”…
THY’nin personel hareketliliği pandemi döneminde ilginç seyrediyor. 31 Aralık 2019 tarihinde THY’de çalışan personel sayısı 29.941 imiş. 30 Eylül 2020 tarihinde bu sayı 28.807’ye düşmüş. Yani 9 aylık dönemde THY’de personel sayısı 1.134 kişi azalmış. Bu 9 ayın 7 ayı pandemi ile geçti. THY, pandeminin ilk dönemini kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izinle geçiştirdi. O dönemde başta HAVASEN olmak üzere airlinehaber olarak biz de bu belirsizliğin bir an önce giderilmesini “işin adının konulmasını” istedik. Sayın sendikamız Hava iş “baktık, bakıyoruz, randevu istedik alamıyoruz” muhabbetiyle çalışanların aylarını yedi. İşveren de işine gelen bu sürece ses çıkarmadı. Sonunda bir tadil protokolü imzalamak zorunda kaldılar. 1 Eylül 2020 tarihinde imzalanan protokolle maaşlarda büyük bir indirime gidildi. Uyanık THY’miz, yetkili sendikanın imzaladığı protokol tüm sendika üyelerini bağlamasına rağmen hemen ertesi gün personele bir mail atarak şahsi onaylarını istedi. Çünkü, protokolden sonra çalışanların eli-kolu bağlı biçimde protokolde belirlenen şartlara uyması gerektiğini çok iyi biliyordu. İyi de, bu durum şirketin personel azaltma amacına hizmet etmiyordu. Şark kurnazlığı devreye girdi sendikanın onayından sonra işçinin de onayını istemek gibi bir formül uydurdular. Yani onayın onayını istediler. Onay vermeyerek indirimli ücretleri kabul etmeyenlere “iş sözleşmelerini kendilerinin feshetme” imkanı verdiler. Kıdem Tazminatlarının dışında Kanun cevaz vermediği halde ihbar tazminatı da ödediler. Böylece bu çalışanlar THY’den emeklilik haklarını da kaybettiler. Bu süreçte emekliliklerini isteyerek büyük çoğunluğu EYT (emeklilikte yaşa takılanlar) olmayı göze alanlar ise sadece kıdem tazminatı ile yetindiler.
ATILAN TAŞ ÜRKÜTÜLEN KURBAĞAYA DEĞMEDİ.
Ekstra verdikleri ihbar tazminatı havucu ile, “önünü göremeyen” personelin yoğun şekilde ayrılacağını düşünen THY’nin masadaki hesabı hayatın gerçeğine uymadı. Temmuz-Ağustos-Eylül devresinde şirketle ilişiği kesilenlerin sayısı 720 olarak hesaplandı. Temmuz-Ağustos’ta emekliliklerini isteyenleri ve yaş haddinden ayrılanları ve sayıları birkaç ile ifade edilen Disiplin Kurulu eliyle yapılan ihraçları ayrı tuttuğumuzda büyük çoğunluğun Tadil protokolü sonrası 8 Eylül günü ilişiği kesilenlerden oluştuğunu söylemek mümkün. Hatta biraz daha ileri gidelim, 720 personelin tamamının protokol sonrası ayrıldığını kabul edelim. Bu durumda Haziran sonunda 29.527 olan personel sayısının 28.807’ye düştüğü görülüyor. Yani % 2,5 oranında bir ayrılış sözkonusu. Anlaşılan atılan taş ürkütülen kurbağaya değmemiş… Personel, gelecek ve işsizlik endişesi ile yarım ücretle de olsa şirkette kalmayı tercih etmiş. Ayrılanlarda ağırlık 390 kişi ile yurtiçi personelde. Bu grubu 136 kişi ile kabin memurları, 102 kişi ile yurtdışı personel ve 86 kişi ile pilotlar izliyor. Yüksek ücret aldığı için her dönem hedefte olan kokpit ve kabinden ayrılış sınırlı kalmış.
Bu durum THY’yi yeni arayışlara itecek gibi görünüyor. THY, indirilmiş ücretlerin yeniden indirilmesi, Kısa Çalışma Ödeneği ve Ücretsiz İzin uygulaması için fırsat kolluyor.… Meydan boş nasılsa. Eee, böyle yetkili sendikayı bulmuşsun, atış serbest. Bakalım Hava İş, imzaladığı protokole sahip çıkabilecek mi?
24 Kasım’da Öğretmenler Gününü kutlayacağız. Hepimiz, bugün birşeyler biliyorsak, mesleklerimizi yapıyorsak, yazıyorsak, çiziyorsak, öğretmenlerimiz sayesinde… Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken tüm öğretmenlerimize de bu ülkeye verdikleri hizmet ve emekleri için sonsuz teşekkürler.
Adam adamı vuruyor tutuksuz yargılanıyor, çocuklara yurtlarda, kurslarda tecavüz ediliyor devletin bakanı ‘bir kere olmuş’ diyebiliyor hala kanunlarda ‘şikayetçi misin’ ve ‘tazminat alanı zengin etmemeli’ gibi şeyler var, çürümüşlük, kokuşmuşluk, ahlaksızlık almış yürümüşse memlekette sahtekarlık da bitmez olay da. Eskiden beri balık baştan kokuyor, geçmişte her haltı yiyip, ihalelere fesat karıştıranlar, aile boyu hayali ihracat yapanlar, şirketler kuranlar birbirlerini aklayarak ülkeyi yönetiyordu şimdi isimleri havaalanlarına verilmek isteniyor. Sırf ucu kendilerine dokunmasın diye kanunlar çıkarmadılar var olanları da uygulatmadılar günümüzdeki zihniyette de pek fark yok aynı çark 18 yıldır aynen devam ediyor böyle olunca da zeytine ayakkabı boyası, yoğurda margarin, peynire kireç vs katanlar, telefonla dolandırıcılık yapanlar, Soma’da, Mecidiyeköy’de ihmal nedeniyle işçi ölümleri, istemediğini işten atıp istediğini sınavsız, sorgusuz işe almak, müdür vs yapmak, rakamlarla, bilançolarla oynamak, haksızlık yapmak, hak yemek de oluyor nasılsa hesap soran yok veren de, sorgulayan, soran da, iktidarın ve devletin kurumlarını yağmalanacak yer sanan haramzade şakşakçılarının saltanatı tam gaz devam ediyor ne yazık ki.
Emekligi zorla yapıyorlar 17 18 19 maddesini dayayıp verimsizlik iddiasıyla işten atıyorlar zorla belge omzalatmaya çalışıyorlar diğer taraftan kocası filo mdr yapmış kişinin karısını ise alıp yüksek maaşla uydurulmuş bölüme şef yapıyorlar geldiği bölümde sırf yenilik getirsin diye yaşına başına bakmadan personele sataşıp ayağını kaydırmaya çalışıyor bir taraftan da canı sıkıldı kişilere müdürlük uyduruyorlar işine gelmiyor evinde bol para kazandiriyorlar zarar gören hep arkası olmayan personel fatura hep masuma cikiyor
Ülkemizdeki suç ve sahtekarlık, geçmişten günümüze adam gibi caydırıcı ağır cezalar koyup,uygulamayan iktidarlar yüzünden anormal seviyede. Hal böyle olunca da para kazan da nasıl kazanırsan kazan kafasındaki paraya tapan toplum istediği gibi at koşturdu hala daha koşturuyor. Ayrıca avrupa, ülkemizde nelerin döndüğünü yıllardan beri gayet iyi biliyor, ülkemizden Almanya’ya ilk gidenlerin sahtekarlıkları yüzünden kanunlar çıkarmak zorunda kalmışlar ne acı ki. Ve Thy’de pandemi döneminde personel tasfiyesi haricinde işe alınan ve/veya müdür,başkan yapılan torpilli tayfa da herkesin malumu. Saygılar.
TORPİLSİZ GİRİİP ATILANLAR VE TOPPİLLE GİRİP ATILANLAR DİYE AÇIKLSANIZ KEŞKE
Teknikten ayrılan sayısı yok mu?
Sefa beyOnayın onayı ıstenğinde elim titreyerek doğmuş ve doğacak çocuğumun hatırı için imza attım yada atmak zorunda kaldım. Ama tekrar aynı şeyi yaparlarsa bu defa çıkarım arkama bile bakmam. Nasıl olsa bi şekilde para kazanırım bu illet şirkette durmaktansa hamallık yaparım ne kazanacağımı bilirim en azından. Saygılar.
Yazıyı yazan Rauf Eren beyefendidir. Bilginiz olsun
yav he he..
Sefa abi kulağımızın arkası kaldı onunla yapsınlar olsun bitsin kapatalım dükkanı gitsin Vergi var sendika aidatı var dışarı da her şeye zam var bize zAMCIK bile yok indirim var bu ne lahana bu ne turşu dimi abi her şeye sermaya var personel yük tabi bizim sayemizde adam oldular ya kötü olan hep çalışan hep çalışan bizi virüs değil bunlar öldürecek yazık ya Thy teknik Thy teneke.