THY ile Hava-İş Sendikası arasında 2007 senesinde oluşan zıtlaşma ve gerilim, kendini şu sıralarda gittikçe daha çok hissettirmeye başladı.THY ve Teknik A.Ş. arasında 2009 Ocak ayından itibaren başlaması gereken ve çalışanların merakla izledikleri toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, Yargıtay kararı beklenmektedir. Bunun yanı sıra, Teknik A.Ş ‘de, işverenin neden ve niçin yaptığı anlaşılamayan ve sorgulanması gereken tutumunun neden olduğu aksamalar nedeniyle büyük bir kaos yaratmış durumdadır.
THY’ye bağlı işletmelerde, Toplu İş Sözleşmesinin her bölümde( THY ve Teknik A.Ş) aynı zamanda bitmesi, yönetimi rahatsız etmiş olsa gerek ki, bu sözleşmelerin bitiş tarihlerini, farklı zaman dilimine yayarak sendikanın elinin zayıflatılması amaçlandığı ihtimalini geçmiş yazılarımda belirtmiştim. Bu mücadele nasıl biterse bitsin, THY bu isteğini şimdiden elde etmiş görünüyor.
Her zaman söylediğim bir sözü buradan bir kere daha hatırlatarak kişisel yorumuma geçmek istiyorum. SENDİKA ve Sendika yönetimi farklıdır. Sendika yönetimine karşı olmakla, ona muhalefet yapmakla sendikacılığa karşı olmak aynı şey değildir.
Sendika, çalışanlar için son derece önemlidir ve sendikal hakların garantisi, kesinlikle kaybedilmemesi gereken bir örgüttür. Ancak, sendikacılığı bu günkü güçsüz durumuna getiren ve yıpratılmasına olanak sağlayan işveren yönetimleri; sendika ağalığı sistemi içindeki sendikal yapılanmanın ve yöneticilerinin kişisel zaaf ve koltuk hırslarından yararlanmışlardır.
Sendikalar, iki senede bir ortaya çıkıp, eski toplu iş sözleşmesinin üstüne ilave edilen bir takım rakamlarla aracı kurum mantığında çalışmaya devam ettikleri sürece, bu sendikal sistem çökmeye mahkûmdur.
Hava-İş Sendikası, 2007 senesinde, işveren yönetiminin acemiliğinden kaynaklanan “grev oylaması” kazancını, 80 TL gibi komik kazanıma teslim olarak son derece acemilik etmiş ve karşındaki yönetimden yeni hak kazanımları elde edebilecek iken, yaralı bırakıp toparlanmasına ve bugünkü sert ve acımasız tutumlar içine girmesine olanak sağlamıştır.
Sendika yönetimi 2007’de, Türkiye’de hiçbir sendikanın alamayacağı grev oylaması desteğini, THY çalışanından aldığı halde, çalışanların bu kararlılığını ve desteğini kazanıma dönüştürememiş, yeterli çıkarı sağlayamamıştır. Bu müthiş mücadele sonucunda Sendikaya destek veren çalışanlar sendikaya açık çek verdiği halde, bu çek kullanılamamıştır..
Bugün Hava-İş, gücünü sadece ve sadece üyesinden almaktan uzaklaşmış, haklılığını alışveriş merkezlerinde, basın toplantılarında, el ilanlarıyla yolculara giderek anlatmaya çalışan bir sosyal dernek kimliğine dönüşmüştür.
Hava-İş’in gideceği ve kendini anlatacağı, güç alacağı tek yer üyesidir. Üyesi ona destek vermiyor veya verdirilmiyorsa, bu duruma neden gelindiği ve neler yapılması gerektiği konusunda kafa yorulması gereken 2 yıl geride bırakıldı ve şimdi o korkulan durumla maalesef baş başa kalındı. Unutmamak gerekir ki, yaralı aslan, aç aslandan daha tehlikelidir.. (2007 THY-Hava-İş grev oylaması neticesindeki THY yönetiminin durumu)
Bunun yanı sıra grev oylamasını kaybeden işveren, Sendikanın temsilcilerini hatta baş temsilcisini, işten atıyor ses çıkartamıyorsun. Yaparım, yıkarım, savaş başladı beyanlarının içi boş çıkınca, üye, “temsilcisine sahip çıkamayan, bana mı çıkacak?” düşüncesiyle sendikasına güvenemiyor.
Hava-İş’in üyesiyle arasında güven boşluğu olduğunu, AirportHaber sitesine atılan yorumlardan, açık hava toplantılarına verilen üye desteğinden kolaylıkla anlayabilmek olanaklı. Hava-İş’in yönetimi, eğer gerçekten sendikacılığı savunuyorsa, gerçekten işçi haklarını savunmak için oradaysa, tüm işyerlerine sandık koyarak delegenin değil, üyenin kendisine güven duyup duymadığını,”güveniyoruz-güvenmiyoruz” seçenekleriyle ve kesinlikle tarafsız bir sandık kuruluyla yapabilir.
Oylamadan “güveniyoruz” çıkması; alışveriş merkezlerinde, basın toplantılarında, milyonlarca lira verilerek yayınlanan gazete ilanlarından on kat daha fazla getirisi olan bir eylem olacak ve değil THY işverenini, her işvereni etkileyecek ve sendikal kamuoyunu da sarsacak bir yeni bir güç oluşumuna neden olabilecektir.
Böyle bir sonuca, ne işveren, ne de başka bir sendika karşı duramaz, şapka çıkartır.
Güvenmiyoruz seçeneği çıkması durumunda, tası, tarağı toplayıp hemen, olağan değil olağanüstü genel kurula tüm kadroyla, aday olmaksızın, acilen gitmekten başka seçenek yoktur. Bu riske acilen girilmeli ve çalışanlarının umudu olan sendikacılığa, sendika yönetiminin yıpranması ve yanlışları yüzünden saldırıya geçilmesinin önüne geçilmesi için; “bakın biz üyelerimizle bir bütünüz” mesajı, bu aşamada mutlaka verilmelidir. Bu güven oylamasının sonucundaki iki ihtimalde de sendikacılık kazanacaktır.
Şimdide gelelim THY yönetimine;
Sevgili yönetim, sendika ile yaptığınız mücadele, etik kurallar içerisinde kaldığı sürece yanlış sayılamaz, işin doğrusu da budur. İşverenle sendikanın mücadelesiz ortamlarını çok görmüş, danışıklı dövüşlerini çok izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki; şimdiki ortam, gerçek işveren ve gerçek sendikacılığın yapıldığını gösteriyor. Düne kadar aynı yönetimin kapalı kapılar arkasında yaptığı toplu iş sözleşmesi görüşmelerini burada kimse savunamaz.
Sendika yönetimi ile çalışanı farklı mütalaa etmelisiniz. Çalışanın, sizden sadaka istemediğini, sadece emeğinin hakkını istediğini sakın unutmayın ve etik kurallar dışına taşmadan Sendikanın kurumsal yapılanması ile değil, sendika yönetimi ile mücadele edin.
Çünkü Bir gün sizler gittiğinizde, o sendika yaşamalı ve işçinin hakkını arayacak düzeyde yeni yönetimler seçerek, sizden sonra gelecek işverenlere karşı mücadelesini gelecekte de sürdürebilmelidir.
Bu nedenle elinizdeki politik gücü sakın ve sakın, Sendikanın tüzelliğine ve çalışanları mağdur edecek yönde kullanmayın. Örneğin; Toplu İş Sözleşmesini sendika ile birlikte sonuçlandırma yerine, kendi başınıza ekstra ücretler vererek oldu bittiye getirmeniz, Sendika yönetimini değil, Sendikacılığı bitirir. İşçi; bak işverenimiz bizi sendikadan daha çok düşünüyor, ne varsa işverenlerde var yanlışına düşer ki, işte sonun başlangıcı bu olur.
Bugün için, sizin çalışanı düşündüğünüzü(!) ve iyi niyetli olduğunuzu varsaysak bile, yarın kimin geleceği belli olmadığından, buna alışan çalışanlar hep işverenden hak bekler ve tabii ki zaman içinde hayal kırıklığına uğrayarak, gerçek sendika yönetimi bulsa bile sendika kurumunu yerinde bulamaz.
Kısaca; Sendika yönetimi ile yaptığınız mücadelede unutmamanız gereken “Pire için yorgan yakılmayacağı” gerçeğidir.
Ayrıca; Teknik A.Ş Dolapdere mantığı ile çalışamaz. Lisanslı personelin yoğun olduğu ve havacılık sektörünün kesinlikle dışında mütalaa edilmemesi gereken işyerleri, Çalışma Bakanlığı tarafından ikiye bölünerek; bir bölümü fabrika, diğer bölümü de havacılık sektörü içinde görme yanlışında bulunulmuştur(!)
THY olarak bu yanlışa alet olmadığınızı düşünmek(!) istiyorum. THY Toplu iş sözleşmesi aşaması için, nasıl sendika yönetimini hatalı gördüysem ve mahkemesiz bu iş çözülebilir dediysem, Teknik A.Ş sözleşmesinde bu yanlışa Bakanlık çerçevesinde dur demeniz gerektiğini düşünüyorum.
Bir iş yerinde farklı sendikaların olması bir dereceye kadar mantıklıdır ancak bu iki sendikanın da aynı iş kolunda örgütlü olması koşuluyla. (Ancak, THY’nin ve Bakanlığın bu girişimi, işçilerin birliğini kırmak ve iki farklı işkoluna yönlendirerek, klasik böl yönet taktiğini uyguladığı izlenimini vermiyor değil.)
Çalışanların sendikal birliğine ve haklarına yönelik bu girişim, mutlaka itiraz konusu olacak ve yüce yargıda buna karar verilecektir. Ancak, bu aşamada Teknik A.Ş’deki mesleki derneklerin acilen bir araya gelmesi ve bu yeni yapılanmanın getireceklerinin ve geçtiği takdirde bundan sonra ne yapılacağı konusunu gündemde tutması gerekir.
Son olarak; AirportHaber sitesi THY ile organize çalışmamaktadır. Bunu tüm okurlar yakından bilirken, hızlı ve gerçek habercilikle belgeli yayın yapan bir kuruluşu yalancılıkla suçlayarak, sonra da üyesine dönüp; pardon doğruymuş! derken, asıl PARDON denmenin, belgeleriyle toplumu aydınlatan ve THY topluluğunun sesi haline gelen AirportHaber olduğu, sanırım işçi hakları gibi unutulmuş(!) AirportHaberi yalancılıkla suçlayanlara “Rüzgâra tüküren, kendi yüzüne tükürür” Atasözümüzle cevap vermek istiyorum.
İyi haftalar…