Son günlerde ülkemizde ilginç olaylar oluyor. Bizler her ne kadar sivil havacılığımızla ilgili sorunlara ve çözüm önerilerine yer versek de, sonuçta bu ülkede yaşıyoruz ve gelişen olayları izliyor ve üzülüyoruz.
Günlük yaşantımızın sorunları her an kendini gittikçe artan bir şekilde hissettiriyor. Böylece, bizler için de kurulmuş gibi salt havacılık hakkında yazmak yeterli olmuyor. Ülke varsa, havacılık var. Ülke yoksa havacılık iyi olsa ne olur ki! Diyerek, bu haftaki yazımı yazdım. Hoşgörüle…
Küresel krizin yıkıcı etkileri, ülkemizde son zamanlarda yaşanan politik sürtüşmeler, Ortadoğu’da yaşanan olaylar; belki bir gün hepsi unutulacak, ancak, bu olayların içinde yaşayanların yaralarının iyileşmesi çok uzun zaman alacak.
Bir gün gelecek, Ortadoğu’da yaşanan olaylar için; Hamas’mı yoksa İsrail’mi haklıydı? Tartışmaları yapacağız. O çatışmalarda her zaman olduğu gibi; Araplar neredeydi? Neden sessiz kaldılar? diyeceğiz. Bu savaşın 50 yıldır sürdüğü, Hamas’tan önce EL Fetih’in olduğu, düne kadar Çin’den gördükleri desteği bu günlerde kısmi olsa da Iran’dan gördüklerini yazacağız. Ancak, bir gerçeği hiçbir zaman unutmayacağız: O gerçek de; Filistin topraklarının İsrail tarafından işgali ve tüm uygar(!) dünyanın gözü önünde masum Filistin halkının yaşadığı vahşet’tir.
Gelelim ülkemizde yaşananlara… Terör örgütü ile mücadelede son günlerde farklı çözüm önerileri uygulamaya kondu. Bu yeni uygulamaların başarılı sonuçlar vermesini dilerim. Eğer başarılı sonuçlar alınacak olursa; bu kez de, “Zamanında, neden bu önlemler alınmadı? Bu farklı mücadele yolu daha önce neden izlenmedi de boşuna bu kadar şehit verdik? tartışmalarını izleyeceğiz.
Bir diğer gerçek de, ülkemizde hızla yeniden kamplaşmaların hız kazanmasıdır. Bu kamplaşmaların başını çeken politik yapılanmalar, birbirlerine inanılmaz boyutta yükleniyorlar. Bu arada komplo teorisyenleri de boş durmuyor ve her gün yazılı ve görsel medyada boy gösteriyorlar, diledikleri gibi yazıp diledikleri gibi gösteriyorlar. Kısaca, çevrede sürekli olarak birbirlerine savaş baltaları sallayan insanlar var.
Çözülecek birçok problemimiz varken ve dünya kadar büyük sorunlarla boğuşmak durumundayken, hala terör ve ekonomik sorunlar, en önemlisi de hemen yanımızda kimseyi dinlemeyen bir İsrail ve bir kaos ülkesi durumunda olan Irak dururken, biz hala onları kulak ardı edip biri birimizi yemekle meşgulüz.
Bakın şimdi komplo teorisyenlerinin düşüncelerine;
Birileri; ABD’de yaşayan F.Gülen’in garantör imzaları atan 24 kişinin (21 kişisi CIA ve FBI ajanı) onayıyla orada durabildiğini, bir ajan olduğunu iddia ediyorlar.
Kürt ayrılıkcıklarını temsil eden terör örgütünün yanı sıra, aynı mantığın siyasi temsilcileri, diğer yöneticileri ve siyasi temsilcilerinin de halk düşmanı, dış destekli adamlar oldukları söyleniyor.
İktidar partisinin Amerikan desteği ile iktidara geldiğini ve bir başka Amerikancı ile el ele vererek Ergenekon adı altında öne sürülen bir senaryo ile ülkeyi polis devletine doğru götürdüğünü iddia edenler de azımsanmayacak kadar çok..
Ayrıca, iktidar partisinin politikalarını bile yumuşak bulan ve kendilerini temsil etmediğini iddia eden aşırı dinci şeriatçı Atatürk düşmanı çevrelerin de varlığı su götürmez bir gerçek.
Milliyetçi akımın temsilcilerine ise yine, Orta Asya bozkırlarından kendini kurtaramamış, kültür yoksunu, bozkurt gibi tanımlarla yaklaşan çevreler var.
Bu arada ülkeye komünizm getirmeye çalışan solun temsilcilerini de unutmamak gerekiyor. Onlar da ateistlik, servet düşmanlığı gibi yaftalarla allanıp pullanıp ortaya sürülüyor.
Şimdi buraya kadar çizilen genel panoramada, bu ülkenin insanları nasıl bir potada nasıl bir ulusal birlik ve duruş sergileyebilecek?
Bu ülke için canını veren insanlar bu görüşler doğrultusunda değil, tek Türkiye yani vatanı için ölmediler mi?
Yaşamımızı şekillendiren politik partiler, artık ülkenin ve bu insanların yaşamlarını ilgilendiren sorunlarda daha gerçekçi, saydam, olamazlarsa bu halkı peşlerinde göremeyeceklerdir.
Ancak, ne yapıyor bu siyasiler, ne yapmaya çalışıyorlar belirlilik yok?
Çıkar ve iktidar kavgalarınızın bu örneklerini, gelecek kuşaklar bugünleri okuyarak katıla, katıla gülecekler bizlere. Aralarında normal insanlar yok muydu acaba? Neyi paylaşamıyorlardı acaba? diye sorgulayacaklar.
Çocuklarımız, dedelerimiz aynı devlete mi hizmet etmişler? diyerek şüphelenecek ve Devletin işletim sistemi neydi acaba diye sorgulayacaklar.
Tüm politikacıları buradan bir kez daha seslenmek gerekiyor: Yapmayın Allah aşkına, alet olmayın bu oyunlara, ince kelime oyunlarının ardına sığınmadan çıkın ortaya. Derdiniz, Türkiye halkı mı? Ülkenin bağımsızlığı mı? Cumhuriyet mi? Yoksa Brüksel mi? Washington’mu?
Yoksa İsrail Filistin halkının üzerine bomba yağdırırken gözü Avrupa ve ABD’deki borsalarda olan şiş göbekli Arap şeyhleri mi?
Gelin birbirimizi anlamaya çalışalım. At gözlüğü ile bakmayalım dünyadaki gelişmelere. Siyasi düşüncelerimiz ne olursa olsun, bize bizden başka dost olmadığını anlayalım artık. Bu topraklarda barış ve özgürlük, daha ileri demokrasi, toplumsal adalet ve iş – ekmek beklentileriyle yaşayan milyonlar, hepinize bu gözle bu beklentilerle bakıyorlar. Anlayın bunu…
Bir kaç oy alacam diye Tribüne oynayacağımıza Türkiye’ye oynayalım.
Aslında halk kime oy verirlerse versinler, bu beklentilerini gerçekleştirecekleri arıyorlar…
Yukarıdaki tek, tek yazdığım farklı görüşleri destekleyen milyonlarca ülke vatandaşımız var. Herkes kendi görüşünü doğru görüp, diğerinin yanlış olduğunu söylüyor.
Önemli olan bu tek ve gerçek doğruya birbirimizi anlayarak gidebilmektir.
Bu ülkenin tüm etnik grupları, inançları farklı insanları, farklı politik çevrelerden insanları, bir daha kamplara ayrılmayalım! Biribirimizle çatışmadan, birlikte düne kadar nasıl yaşadıksa yine aynı şekilde yaşılabiliriz.
Unutmayalım ki, Düne kadar herkese yeten bu ülke, yarınlara da yetecektir.
İyi haftalar.