featured

THY SENDİKAYI TUZAĞA ÇEKİYOR

THY’de şu an en güncel konu; Hava-İş Sendikasının aldığı grev kararına göre, THY’nin stratejisinin ne olacağıdır. Köşe yazılarımı haftalık olarak yazdığımdan medyada okuduğum Grev ile ilgili yetersiz ve araştırılmadan yazılmış yazılara müdahil olamadım.
Bir Allah’ın kulu da kalkıp THY’nin neden Lokavt ilan etmediğini yazmamış. Hâlbuki bu karar THY’nin olası Grev stratejisini ayan beyan ortaya koyuyor.
Hava-İş, 10 Nisan 2013’de THY’ye grev kararını ilettiğine göre, THY’nin, grev kararını aldıktan sonraki 6 iş gününde, Lokavt ilan etme hakkı vardır. THY, 17 Nisan 2013 mesai saatlerine kadar Lokavt ilan etmezse, olası kısmi bir grevde bile, tüm çalışanların maaşlarını tıkır- tıkır ödemek durumundadır. Bu nedenle 17 Nisan gününü beklemek gerek.
THY bu tür grev ilanlarında, anında lokavtı ilan ederdi. THY’nin şimdiki yönetiminin hemen lokavt ilan etmemesini, (her ne kadar bu hakkını 17 Nisan 2013’e kadar kullanması mümkünse de) grevi olası görmüyor olarak değerlendiriyorum. Peki, neden görmüyor?
THY ne yapabilir?
THY lokavt ilan etmez ise;  (ki son tarih yaklaşıyor…) Hava-İş, (6 gün önceden haber vermek kaydı ile) grev başlıyor! dediğinde, THY de; Hodri meydan! diyerek kapılarını açar ve isteyen gelsin çalışsın, istemeyen çalışmasın, diyecektir.
Bazı gazetelerde yazdığı ve tavsiye edildiği üzere THY grev oylamasına bu sefer yanaşmaz. Grev oylaması içinde süre yine 17 Nisan 2013 de bitiyor. Bu süre içinde THY çalışanlarının en az ¼ ü grev oylaması istiyorum diye imza atması gerekirdi. Bu nedenle bu olasılığı da olanaklı görmüyorum.
Grev oylaması Hava-iş sendikasının işine gelir. Hava-İş işvereni bu tuzağa çekmeye çalışırken THY Hava-İş e başka bir tuzak hazırlamış bekliyor. THY’nin tuzağı, olası bir grevde lokavt ilan etmediğinden kapıları ardına kadar açmaktır.
Bu tuzak THY’deki sendikacılığa büyük zarar verir. Sendikanın olası başarısızlığı sadece bugünkü yönetimi değil bundan sonraki gelecek olan yönetimleri de zora sokar.
Grev oylamalarında, sendika yönetimi çalışanlardan “greve evet” oyunu,” ben grev yapmayacağım sadece bu kozu bana verin biraz daha hak kopartıp imzalayacağım” diyerek alır. Bu olasılığı bilen çalışanlar, sendikanın kendine biraz daha hak kopartabilmesi için Greve Evet der. Bu nedenle THY grev oylamasını kaybeder.
Bunların yanı sıra;  Hükümet, THY’nin grevini genel sağlık ve genel güvenliğe aykırı diyerek 60 gün erteleyip, sonra Toplu İş Sözleşmesini, Yüksek Hakem Kurulunda bitirebilir. Ancak; bana göre şu anda bu tür Bakanlar Kurulu kararı almak yanlış olur. Çünkü, genel sağlığa ve genel güvenliğe yönelik bir tehdit bulunmadığı gibi, özel havayolları da yolcu taşıyabilir durumdadır. Bu nedenle, Bakanlar Kurulunun olaya müdahale de bulunması yanlıştır.
Benim senaryom gereği;  THY lokavt ilan etmediğinden ve sendikanın bir hafta önceden bildirmek kaydı ile greve başlıyorum çağrısını aldıktan sonra THY çalışanlarına, yazacağı bir bildiri ile lokavt kararı almadığını ve isteyenin gelip çalışabileceğini belirtecektir. Bu durumda çalışanlar ne yapar? Bu konuda ne olacağını tahmin etmeme rağmen yorum yapmam etik olmaz. Eski yazılarımda Grev-Lokavt Konularında ne yazdıysam yine aynı görüşümü muhafaza ediyorum. Her yazımın satırına kadar arkasındayım. Eski yazılarımda THY’de grev olmaz dediysem yine THY’de grev olmaz derim. Sonuçta mahcup olan ben olurum.
Hava-İş’ in de grev istemediği, THY’ye ikide bir süre vermesinden net olarak anlaşılmaktadır. THY ise; Çalışma Bakanı’nın ricasını bile kırıp, çıkartılanları affetmediğine göre, bu iş yine her zaman yazdığım gibi; Başbakan’ın uhdesindedir. Hamdi Topçu’yu bu iş aşar.
İleri demokrasi(!) ürünü iş yasalarımız, işten çıkartılanları işe başlatamaz. Yasalarımız, işe iade verirken, işverenin onları işe başlatmaması için farklı bir yasa çıkartmıştır. Bu konuda “Tavşana kaç, tazıya tut!” tarzı bir çalışma yasamız vardır. Bilirkişi ve mahkemelerin verdiği işe iade kararı THY’nin bu yanlış strateji sonucu dışarda kalan kardeşlerimizi işbaşı yaptırtamaz. (Başbakan hariç)
Şimdide gelelim yine medyada yalan, yanlış yazılan ve toplumun yanlış değerlendirmesine yol açacak olan TALPA başkanı Erkan Potukönen olayına;
Geçen hafta rahmetli Erkan Potukönen ile ilgili bir haber çıktı. Erkan Potukönen’in 11 Nisan 1994 günü THY uçaklarını iki gün müddete uçuşa yollatmama eylemi, uçuş emniyetine bağlandı. O süreci yaşamayanlar bu konuda haber bile yapmamalılar diye düşünüyorum.
Aslında gerçek, anlatıldığı gibi değildi. Çok az kişinin hatırlayacağı gibi Erkan Potukönen THY de kaptanlığın yanı sıra Halkla İlişkiler Başkanlığı da yapmış biri idi.(1986-87’ lerde diye hatırlıyorum…) THY’nin genel müdürlüğü, Harbiye’deki eski binasında iken, yanına sık, sık uğrayacak kadar samimiydim. Bu samimiyetimiz, onun TALPA Başkanı olduğu dönemde, benim de UTED Başkanı olmam nedeniyle, daha da pekişti ve haftada bir iki gün mutlaka görüşür olmuştuk.
Rahmetli Erkan kaptan ile o zamanların hükümet üyelerinden Mehmet Ali Yılmaz, çok samimi iki dosttu.
1987 senesinde, Hava-İş Sendika Başkanı İbrahim Öztürk’ün zamanında, İstanbul Havayolları başta olmak üzere, pıtrak gibi açılan özel havayolları furyasında, şimdiki pilot sorunu gibi, uçak teknisyeni sorunu patlayıvermişti. Her açılan şirket, Türkiye’de başka kaynak olmadığından, THY’den teknisyenleri yüksek ücretlerle ayartıyor ve kendilerine bağlıyordu. Örneğin, o zamanlarda ben 150 TL alır iken, benim devre arkadaşlarım 450 TL’ye işe başlıyorlardı. Ben o dönem UTED Başkanı seçilmiş ve bir anda THY’deki deneyimli teknisyenlerin kaçışı anında şaşkına dönmüştüm.
UTED yönetiminde benden eski bir çok sevilen ve mesleğinin zirvesinde teknisyen arkadaşlarımla birlikte görev yapıyordum. THY’den bu teknisyen kaçışına son verebilmek için, ücret iyileştirmesi yapılmasının şart olduğu konusunda tüm yönetim olarak hem fikirdik.
Arkadaşlarım, benim ataklığımı ve gözü karalığımı bildiklerinden ve tabii ki başkan sıfatını taşıyor olmamdan ötürü, bu sorunu çözmek ve UTED yönetimin isteklerini üst yönetime taşımak için beni görevlendirmişlerdi. Ben de tüm mesaimi THY’nin o dönemki yönetim kurulu, genel müdürü, genel müdür yardımcıları düzeyinde yürütüyor ve kapıdan kovsalar, bacadan giriyordum. Yusuf Bolayırlı ise, o zamanlar henüz uçak bakım başkanımızdı.
Konuyu uzatmayayım; kısaca UTED, o zamanki Hava-İş Başkanı İbrahim Öztürk’ün muhalefetine karşın toplu iş sözleşmesi dışında, Lisanslı teknisyenleri kapsayacak şekilde %148 civarında bir zammı, ücret iyileştirmesi adı altında, uçuş ekipleri ile birlikte almıştır. Örneğin; Benim maaşım bir anda 150 TL den, yan ödemeler, vardiya primleri vb…  ile 450 TL ye çıkıvermişti. THY’nin yönetim kurulu kararı olarak alınan bu iyileştirme kararı ile özel sektöre geçiş yapan arkadaşlarımızı ücret açısından yakalamıştık.
İşte o zamanlar; UTED olarak THY yönetimine bir yemek vererek teşekkür etme fikri, yönetim kurulumuzca kabul edilmiş ve tüm teknisyenler ve THY yönetimini, birlikte ağırlamak için kolları sıvamıştık. O zamanın en ünlü gazinosu MAKSİM’de, programlı ve içkili yemek vermenin maliyeti bizleri fazlasıyla aşıyor, ama, İstanbul’da bizim gibi kalabalık bir grubu alabilecek başka mekân da olmadığından, orayı arzu ediyorduk.
İşte o günlerde, Erkan Kaptan; THY Halkla İlişkiler Başkanlığı görevini aynı zamanda uçuşları ile birlikte yürütürken, kendini ziyaret etmiş ve bize bu konuda yardımcı olmasını istemiştim. Erkan Kaptan, hemen telefona sarıldı ve Mehmet Ali Yılmaz’ı aradı. Mehmet Ali Yılmaz, bir iki gün sonra bana dönerek; Maksim’de Fahrettin Aslan’la görüşmemi söyledi.  Fahrettin Aslan, beni bekliyordu. Yanına gittiğimde, kaç paranız var ve kaç kişisiniz? dedi. Ben de paramızı söyleyince, kahkaha attı. Sayı olarak da tüm Maksimi doldurabiliriz dedim. Tabii ki, rica büyük yerden olunca, Fahrettin Bey tamam deyivermişti.
Sıra gelmişti programa. Program, yemekten daha pahalı olduğundan, o geceyi nasıl dolduracağız diye Fahrettin beyle konuşurken, Fahrettin Aslan bana döndü ve… “Sefa bey sana bir önerim var. Bu gece biz de dansöz olarak sahne alan Sibel diye bir kızcağız var. Bunun sesi de güzel, kendi de dansı da. Gel bunu çıkartalım, mahcup olmazsın” deyince, ben de senelerin Fahrettin Aslan’ından daha iyi bilecek değilim ya, hemen tamam dedim.
Bu kızcağız; “Sibel Can”dı ve o gece ilk sahnesini UTED’le almıştı!!! Hem dansı ile hem sesi ile tüm konuklarımızı adeta kırdı geçirdi. Bu gecede THY’nin Yönetim Kurulu’nun tamamına ve Genel Müdür’ü Yılmaz ORAL’a teşekkür plaketleri vermiştik. İşte bu geceyi yapabilmemize yardımcı olan, rahmetli Erkan Potukönen’di. Ona her zaman müteşekkirimdir.
Erkan Potukönen, daha sonra TALPA Başkanı olmuş ve aynı samimi arkadaşlığımız o dönemlerde de sürmüştü. 11 Nisan 1994 tarihindeki THY’de yaşanan en etkin ve başarılı eylem, Erkan Potukönenli TALPA yapmıştı. Mevcut sendika, bu eyleme baştan hiç destek vermemiş ve gidişatı gördükten sonra biraz sahiplenmeye başlamıştı.
Bu eylem; sanıldığı ve yazıldığı gibi, uçuş emniyeti, yorgunluk veya fazla mesai kaynaklı değildi.
THY’deki hemen, hemen tüm pilotların katıldığı bu eylem, çalışanların en duyarlı konusu olan PARA nedenli idi. THY Genel Müdürü Tezcan Yaramancı THY’yi bırakıp Özelleştirme Dairesi Başkanlığına getirilmiş ve yerine vekâleten Yusuf Bolayırlı bakıyordu. Uçuş İşletme Genel Müdür Yardımcısı ise; Atilla Çelebi idi.
Atilla Çelebi THY’deki pilotların dondurulmuş 65 saat olan uçuş saatini durduk yere 80 saate çekmeye çalışmış ve dananın kuyruğu kopmuştu.
Erkan Potukönen başkanlığındaki TALPA, bunu şiddetle reddediyordu. Uçucu ekipler ayda 10 saat de uçurulsa, 5 saat de uçurulsa, bu dondurulmuş 65 saatlik uçuş parasını hak eder. O zamanlar örneğin; kendine aylık olarak 10 saat bile uçuş yazılan bir pilot, 65 saat ücretini otomatik olarak alır ve yine aynı ay içinde programlanmış 10 saatin dışında ekstra bir uçuş yazıldığı takdirde, bunu 65’in üstüne saydırılırdı.(şimdilerde öyle değil)
Bu önemli konu, tüm pilotların birlikte eylem kararı almalarına neden olmuştu. Bunun yanı sıra, Erkan Potukönen’in kabinede bulunan Mehmet Ali Yılmaz ile diyalogu ve desteği, pilotlarımızı güçlendiren bir başka güç kaynağı idi.
Eylem başlamadan beni aramış ve eyleme destek istemişti. Tabii ki, konunun gerçekte uçuş emniyeti olmadığını bildiğimden, bizimle direk ilgisi olmasa da vefa borcum vardı. Erkan kaptan, UTED olarak sizler de o gün uçaklara teknisyen yollamayın dediğinde, tamam da, pilotlar uçağa gelmedikçe zaten bizim orada olup olmamamız ne işe yarar ki? Demiştim. Sonuçta teknisyen arkadaşlarımıza bir eylem yapılacak ve sizler ekip gelmeden APU’ları çalıştırıp uçağın başına boşuna beklemeyin. Ekip gelirse, uçağı açarsınız diye kulak gazetesiaracılığı ile örgütlemiştik.  Bizim arkadaşlarımız da buna uymuş, uçakların başında ama arabalarının içindebeklemeyi tercih etmişlerdi.
Bu eylem eğer ikinci günün sonunda TALPA tarafından bitirilse idi, TALPA’nın başkanı ve tüm yönetimi işten atılmayacak ve THY gereken uyarıyı fazlasıyla alacaktı. Ancak olmadı. Bu başarılı örgütlenme ve başarılı yürütülen eylem planı zamanlama hatasına kurban gitti.
Bu vesileyle, Erkan Potukönen kaptana bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.
NOT/ Bir kabin memurumuzun bundan sonra her hafta yazacağı uçuş anılarını okumanızı tavsiye ederim. Harika bir üslupla yazılmış gerçek anıları beğeneceğinizi umarım. “SEVGİLİYLE İLK BULUŞMA” ( Tıklayın)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir