Geçen hafta Sabiha Gökçen Havaalanının Genel Müdürü Sayın İbrahim Yumukoğlu’nu ziyarete gittim. Sayın Yumukoğlu ile yaptığımız sohbet sırasında mübarek Ramazan ayı içersinde olduğumuzdan, ister istemez, dini vecibelerimizden olan oruç tutma üzerinde de biraz konuştuk. Ve aslında Sayın Yumukoğlu ile SG Havaalanı ve havacılığımızın genel durumu üzerine görüşlerini öğrenmek üzere planladığım görüşme, böylece, ister istemez oruç ve havacıların özellikle de uçucu personelin oruç tutması üzerine yoğunlaştı.
(Hemen hatırlatmak isterim ki; bu konudaki görüşlerim, eleştirilerim ve önerilerim tamamen bilimsel açıdan ele alınmış değerlendirmelerdir. Tartışma zeminine çekilip insanların duyarlı olduğu din üzerine polemik konusu yapılmamalıdır.)
***
Sayın Yumukoğlu, Hava Kuvvetlerimizden emekli olarak ayrılmış bir generalimiz. Konuşmamızın seyri içinde, ister istemez oruçlu olmanın uçuş emniyetini etkileyip etkilemediği konusunda görüşlerini öğrenme fırsatı buldum. Kendi döneminde, Ramazan ayında pilotların oruçlu olmasını istemediğini ve uçuştan önceki brifingde pilotlarına kiraz ikram ettiğini, kirazı yemeyen olursa, o gün, o pilota uçuş vermediğini hoş bir anı olarak anlattı. (Kendisi oruç tuttuğu halde…)
Ben de kendisine; zaten bu gibi önemli görev ve yolculuk yapmak durumda olanlar için, oruç tutma konusunda dinimizde belli esneklikler olduğunu belirttim.
Günümüzde artık her şeyin sorgulandığı, sahur zamanında gelenekselleşmiş davul çalmaların bile artık kaldırılmaya başlandığı bir ortamda; havacılık sektöründe çalışanların özellikle de başkalarının yaşamlarının sorumluluğunu taşıyan uçucu personelin, oruç tutmasının son derece sakıncalı olduğu, oruçlu olunmasının ne gibi tehlikeler taşıdığını bu haftaki yazımda değerlendirme -yorumlama gereği duydum.
Orucun, dini bir ibadet olarak, manevi yararlar sağladığı gerçeğini unutmadan, tıp biliminin orucu nasıl değerlendirdiğine yeniden bakmak gerekir.
Oruç dolayısıyla vücudun aç bırakılması, kan şekerinin düşmesine neden olduğundan, genellikle insanlarda tansiyon problemleri ortaya çıkmakta ve buna bağlı olarak dikkat ve bellek bozuklukları, halsizlik, dalgınlık, uyuklama, sigara tiryakilerinde ise aşırı sinirlilik göze çarpmaktadır. Ayrıca, benim düşündüğüm önemli başka bir husus da, uçaklarda air condation’dan çıkan havanın nemsiz olması ve bu nemsiz havanın su ihtiyacının artmasına neden olmasıdır.(nemsiz hava boğaz kuruluğu yapıp su ihtiyacı doğurmaktadır)
Bu konuda bir araştırmaya girdim, bir çok kişiyle konuştum ve sonunda konuya bilimsel açıklama getirecek en yetkili yeri buldum: Havacılık Tıbbı Derneği..
Internet sitelerinde bu konuyu işlemişler ve bu konu halen işleniyor. Orucu başına vurmuş bir pilotun, emniyetli uçuş yapması mümkün değildir. Yorumuna varmışlar.
Hal böyleyken, Türk Hava Kuvvetlerinde kesinlikle bu konuya açıklık getirilmişken, 4000 lisanslı pilotun bulunduğu Türk Sivil Havacılığında bunları denetlemekle görevli SHGM’ nin bu konuya duyarsız kalmasını anlayamamaktayım.
SHGM’ nin, bu bilimsel temellere dayanan yazıdan sonra, (tıbbi gerçeklerle, manevi yararlar arasındaki ikilem) nasıl bir tutum içinde olacağını da ayrıca merak ediyorum.
4000 Pilot ve yüzlerce Hava Trafik Kontrolörü, binlerce Uçak Teknisyeni barındıran sektörümüzde; 1 adet Ulaştırma Bakanlığında, 2 şer tane THY, DHMİ ve THK ‘da Uçuş Hekimi bulunması “varmı, var”mantığını sergilemiyor mu?
SHGM eğer bilimselliğe ve tıbbın önemine inanıyorsa, şirketleri en azından bir yazı ile uyarmalı ve bu konuda gerekli dikkatin sağlanmasını istemeliydi.
THY’de yapmış olduğum gözlemlerde, Pilotlara oruç tutmamalarının sözlü olarak söylendiği ve bu konuda her hangi bir denetime ihtiyaç duyulmadığını saptamış bulunuyorum. Ayrıca 29.09.2006 günü akşamüstü THY Hekimliğini arayıp, bu konu ile ilgili fikirlerine ihtiyaç duyduğumu söylememe karşın, Hipokrat Yemini etmiş bir TIP adamının “ben bu konuda bir yorum yapmak istemiyorum” demesi ilginçtir. Bu da gösteriyor ki; laik bir ülkede yaşamamıza karşın, İnsanlar mesleki bilgi ve düşüncelerini bile siyasetin etkisinden çekinip söyleyemiyorlar. Belli ki, THY Hekimlikteki doktor arkadaşımız bu baskıların etkisinde. Oysa bilimsel gerçekliklere dayanarak, oruç tutmak sakıncalıysa sakıncalı diyebilmeli, tıp adamı olarak yorumunu ortaya koyabilmeliydi diye düşünüyorum.
Sonuç olarak, olay, keyfe keder bırakılmış durumdadır. Alkollü uçuşun yapılamayacağı tıbben belirtilip son derece katı cezalara maruz bırakılırken, sigara içmenin başka insanlara zarar vereceği belirtilerek katı kurallar çerçevesinde uçakta içilmesi önlenip, bu iki önemli konuda kesinlikle taviz verilmezken, bunların tümü kadar önemli olduğu ortada olan uçucu personelin ve kritik noktalarda görevli olan havacıların oruç tutması konusunda da tıbbın öngördüğü tavsiyeler neden uygulanamıyor? yâ da uygulanması için en azından çaba gösterilmiyor? Anlaşılır değil.
Uçak kazalarının %80’inin İnsan faktöründen kaynaklandığı gerçeğiyle davranıp bu önemli konuda cesur adımlar atılmalı ve yukarda saydığım riskli grupların yöneticilerinin de cesur bir yaklaşımla maiyetindeki personeline örnek teşkil edecek tutum ve davranışlarda olmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
İnsanların neyi yapıp neyi yapmayacakları tabii ki kendilerini ilgilendirir. Ama, bu kişi başkalarının yaşam riskini kendisiyle beraber taşıyacaksa bu, sadece onun sorunu değildir, hepimizin, toplumun sorunudur.
Yani bir Pilot veya Hava Trafik Kontrolörü ben kendimi biliyorum kimse karışamaz; oruç tutarsam tutarım, tutmazsam tutmam mantığında olaya yaklaşamaz, yaklaşmamalıdır.
Eğer bu tür bir yaklaşım içerisine girilirse, yolcunun da cep telefonu kapatıp, kapatmama ya da sigara içip içmeme hakkını sadece uyarmakla geçiştirmeli, yanlış olduğunu söylemeli ama sonuçta uyup uymamayı ona bırakmalıyız gibi karşımıza saçma bir ikilem daha çıkar.
Hava Kuvvetlerimizin pilotlarının, arkasında yüzlerce yolcu taşımadıkları halde uyguladıkları bu kural, mutlaka Sivil Havacılığımıza da getirilmelidir. Çünkü; uçuş yapmak, uçağı sefere verip arıza ve bakımlarını becermek ve uçuşu kontrol etmek son derece önemlidir.
Kişisel özgürlüklerimiz nasıl başkalarının haklarının başladığı yerde bitiyorsa, inanç özgürlüğümüz de başkalarının yaşamlarını tehdit edecek şekilde kullanılmamalıdır.
İyi haftalar dilerim.