featured

THY İPE UN SERİYOR

30 Aralık 2013 Pazartesi
Bu haftaki yazıma öncelikle,26 Aralık tarihinde vefat eden THY genel müdür teknik yardımcısı Cemil Kayahan’ı, bir kez daha anmak ve bu başarılı yöneticiyi, onunla birlikte çalıştığım zamanlardaki bir anım eşliğinde tanıtmak istiyorum.
Sayın Yusuf Bolayırlı’nın mesajıyla öğrendiğim vefat haberinden sonra, bir an eskilere dalıverdim ve Cemil beyle birlikte çalıştığımız yıllar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiverdi. Cemil bey, çalışma hayatım boyunca gördüğüm en iyi yöneticilerin başında gelir.

Öncelikle,  Cemil Kayahan’ı tanımayanlara kısaca tanıtalım.  
1944 doğumlu olan Cemil Kayahan; İTÜ mezunu yüksek makine mühendisi olarak 1970-2003 seneleri arasında THY Tekniğin bir çok bölümünde çok başarılı çalışmalar yapmış bir yöneticidir. Sırası ile merdivenleri adım adım çıkarak, mühendislik, müdürlük, başkanlık ve genel müdür yardımcılığı görevlerine, -aynı Yusuf Bolayırlı gibi-, bileğinin hakkı ile gelen ender yöneticilerimizden biriydi.
Özellikle, uçak motorları konusunda, ülkemizdeki uzmanların en iyilerinin başında gelir.  Yusuf Bolayırlı THY Genel Müdür olduğunda, ondan boşalan kadroya Cemil Kayahan  Teknik Genel Müdür Yardımcısı olarak getirilmiş ve bu görevde 1997-2003 yılları arasında görev yaptıktan sonra, yerini Temel Kotil’e bırakarak emekli olmuştu.
Ayrıca; TÜHİS (Türk ağır sanayi ve hizmet sektörü kamu işverenleri sendikası) yönetiminde etkin bir görevi vardı. Eskiden THY toplu iş sözleşmelerinde, THY işvereninin yerine TÜHİS ile görüşülürdü. Yani; imzayı THY adına TÜHİS atardı. THY’nin yanı sıra, işveren sendikası yönetiminde olan Cemil Bey, işverenle işçi arasında tam bir köprü görevi görürdü. Hava-İş Sendikasının yöneticileri (Ayçin dönemi) Cemil beyin odasından çıkmazlardı.
Cemil beyin yöneticiliği de çok farklıydı. Makam arabası kullanmayan, son derece alçak gönüllü olmasının yanı sıra; hayat dolu, eğlenceyi, sohbeti, masa keyfini çok seven renkli bir kişiliğe sahipti. Kısaca, meslek hayatım boyunca gördüğüm tüm yöneticilerden çok farklıydı. “Sonuç” odaklı çalışırdı.
Ele avuca sığmayan, yazılarımda da izlediğiniz gibi; her türden haksızlıklara karşı duran bir yapım olduğundan; üst yönetimle pek anlaşamazdım. Cemil Bey, genel müdür teknik yardımcılığına geldiğinde, ayrı bir birim olarak sadece müşteri uçaklarına (yabancı şirketlere) hizmet eden bir bölümün başında olmam nedeniyle, beni makamına çağırmış ve “Sefa bey, senle açık konuşalım. Senin aynı zamanda UTED Başkanı olman nedeniyle, dernek ve dergi faaliyetlerini sürdürebilmek için iş saatlerinde kaçamak yapman ve dernek ile ilgilenmen kaçınılmaz, bunu çok iyi biliyorum.  Bu nedenle, sana bir öneride bulanacağım” demiş ve devam etmişti;Müşteri Uçakları Birimi olarak yıl bazında ne kadar milyon dolar kar etmeniz gerektiğini size ben söyleyeceğim ve bu hedefi tutturmanızı isteyeceğim. Sene sonunda kesilen faturalar (Work Order) sonucunda bu karlılığı THY olarak yakalamalıyız. Bu rakamı elde etmek için benden ne istersen, ben sana o olanakları sunacağım.Bu rakamı elde ettiğinizde, senin iş saatleri içinde derneğe gidip gelmen ve sosyal faaliyetlerde bulunman beni ilgilendirmez.
Bu hedefi tutturamadığınızda; dernekmiş, dergiymiş bunlara bakmadan, seni bu görevinden alırım” demiş ve ben de buna karşılık; “tamam anlaştık Cemil Bey…” diyerek, odasından çıkmıştım. Tabii ki bu konuşmanın hemen arkasından ekibimle acil bir toplantı yapmış ve ekibime; Cemil Beyle neler konuştuğumu aynen aktararak; bizlere bir hedef verildiğini ve bu hedefe ulaşamadığımızda, benim görevden alınacağımı ve görevden alınmamdan sonra bizim gruba özel olarak verilen bir çok ayrıcalığın da sona erme durumunu anlatarak onlarla anlaşmıştım.  Ekibimiz, Cemil Bey’in verdiği yeni hedefe odaklandı. Bize verilen görev, aksattırılmadan, hiçbirimiz şikâyet ve ceza almadan hedefe erişilmeye başlandı. Bu hedeflenen rakam, Cemil bey tarafından her sene yükseltiliyor ve bizim ekip hedefi her seferinde yakalıyordu.
Ekibimizin diğer bölümlerden farklı olan avantajları nelerdi? Bu farklı avantajlardan bir tanesi; çalışma düzenimizdi. İki gün sabah, iki gün akşam çalışıp, iki gün istirahat ederdik. Gece uçak geldiğinde ise; gece vardiyamız olmadığından, 15-23 çalışan ekipten bazı teknisyenler, fazla mesaiye bırakılır ve gece çalışması olduğundan, farklı ücret alırdık. Teknisyenlerimizin giyimleri hangardaki teknisyen arkadaşlarımızdan farklı idi, iş tulumu giymezlerdi.  Çünkü ekibimiz teknisyenlerinin, görev gereği, yabancı şirketlerin dış hatlardaki ofislerine girip çıkmaları gerekiyordu. Yabancı şirketlerin uçuş ekipleri bizi yaka kartlarımızdan tanıdıkları için, onların anlayabileceği şekilde, Apron kartlarımızın tüm haneleri açık hale getirilmiş ve kartların üstüne isimle birlikte unvan olarak “Ground Engineer” yazdırmıştım. Bu avantajlar, yani eksik çalışma, gece vardiyasının olmaması ve daha serbest bir çalışma ortamı içinde çalışıyor olmamız herkesin işine geliyordu ve bu avantajlı ortamı sürdürebilmek için benim öncülüğümde hedefe kenetlenmiştik. THY Tekniğin müşteri bazlı çalışarak yabancı şirketlere hizmet verip para kazanılması benim ekiple başlamıştı.
Cemil beyin bize verdiği bu hedefi yerine getirebilmek için; istediğim elemanları tek tek isim olarak saptayıp bölümüme almamın yanı sıra, istediğimiz çalışma ortamı, araç ve gereçlerimizin en iyisini ekibimize sağlamıştım.
Sonuç olarak; teknisyen arkadaşlarım bana, ben de üst yönetime, güvendik ve işi hiç aksatmadan her geçen gün müşteri portföyümüzü ve ciromuzu büyüterek hedefe ulaştık.

İşte, Cemil Kayahan tarzı yöneticilik buydu. Her zaman sonuca bakardı. Bu nedenle Cemil Kayahan ağabeyimizin vefatını büyük bir kayıp olarak görüyor ve kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet, birlikte çalışma şansına sahip olmuş tüm arkadaş ve dostlarına ve onunla bir hayat geçirmiş tüm aile fertlerine baş sağlığı ve sabırlar diliyorum.

Değerli okurlarım; hayat her şeye rağmen devam ediyor. Bir gün mutlaka hepimiz, bu dünyadan göçüp gideceğiz. Önemli olan; arkamızda kalanların bir gün bizi iyi anmaları ve gelecek nesillere; “bakın bu tür insanlar da vardı” diyebilmeleridir. Bu nedenle, arkamızda güzel bir isim, kusursuz bir iş hayatı, dürüst bir yapı bırakmalıyız. Para, yaşamımız için amaç değil, sadece araç olmalıdır. Bosch’un seneler önce söylediği  “İnsanların güvenini kaybetmektense, para kaybetmeyi tercih ederim” ... sözcüğünü hiçbir zaman unutmamak gerekir. Para, kaybedilip tekrar kazanılabilir ama, güven bir kere kaybolduğunda, asla geri dönmez. Bu nedenle; tarafınız, görüşünüz, inancınız ne olursa olsun saygım sonsuzdur. Benim saygı duymadığım yapı, yanar döner olanlar,güne göre pozisyon alıp akıllı olduğunu sananlar,kişiliğini satanlar ve paranın esiri olup, kendi ve ailesini hayatları boyunca sahtekâr damgası ile dolaştıranlardır.
Neyse, biz tekrar havacılığımıza dönelim.
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı koltuğuna oturan, Karaman milletvekili Lütfi Elvan oldu. Yeni Bakana başarılar dilerken, 11 senedir yönetimde olan bir bakanın yapamadığı; ulaştırma sektörünün havacılık bacağındaki alt yapı eksikliklerine dikkat etmesini diliyorum.
Ülkemizde hizmet, mutfağa değil, vitrine yönelik yapılmaktadır. Havalimanlarının çoğalması, yolcu sayılarının artışa geçmesi, Yurt dışına uçulan noktaların artışı, uçak sayıları gibi, kamuoyunun dikkatini çekecek konulara, özellikle siyasi nedenli ve oy yatırımı amaçlı önem verilirken, asıl ihtiyacımız olan alt yapısal sorunlar, yani mutfak hiç önemsenmedi.
Bu sektörde, hala yerli pilot-yabancı pilot sorunu var. Bu sektörde, yabancı ülkelerin lise öğrenim düzeyi bizim ülkenin üniversitelerine denk kabul edilir olmuş. Bu sektörde hala SHGM’nin ICAO gereği sınav yaparak derecelendirdiği Level 4-5-6 THY tarafından kabul görülmeyip, ekstra Toefl vs. isteniyor.  Bu sektörde; hala teknisyen lisansı verilemiyor. Bu sektöre yönelik eğitim veren 2 ve 4 yıllık yüksek okullarda öğrenciler, biz neden okuduk diye yakınıyorlar ve unvanları bile olmadan mezun ediliyorlar. Bu sektörde yüksek okullar kabin memuru eğitimi verirken bazı şirketlerde bırakın o okulu bana gelin 5000 TL verin sizi eğitip hemen işe başlatalım diyor. Bu sektörde; onlarca havayolu kapanıp, binlerce çalışan mağdur edildi. Bu sektörde; bir çok branşta okullar, istihdam fazlası mezun verir oldular. Bu sektörde kokpit ve hangarlar yabancılarla dolu, Bu sektörde; eğitim adı altında umut tacirliği yapılmakta. Bu sektörde; İşkur’dan para alıp teknisyen yetiştireceğim diyen bazı şirketler, teknisyeni yetiştirip altı ay sonra sokağa bırakır oldular.Neymiş efendim, havacılığımız büyüyormuş. Bakanımız başarılı imiş. Sektörümüzdeki başarısı yukarıdaki satırlarda belli.  Seçim zamanı yaklaştığında ise uçak yapmaya başlar seçim bitince askıya alır sonra tekrar,tekrar temcit pilavı gibi gündeme getiririz. Her şey oy herşey Show için. Rahmetli Erbakanın söylemi ile, Hadi ordan Hadi ordan Hadi ordan…
O kadar çok sorun var ki, okurlarım lütfen, benim şu an hatırlayamadığım sorunları yorum olarak atarlarsa bende hatırlamış olurum.
Gelelim THY konusuna; Ben ülkemizde tek devlet, tek bayrak var bilirdim. Ancak, son günlerde bir paralel devlet ifadesi devamlı olarak işlenmeye başlandı. Kimdir bu benim tanımadığım devlet? diye sorgularken, paralel devlet tanımının cemaat-iktidar demek olduğunu öğrendim. Paralel devlet mensupları, birbiri ile dalaşıyor ve birbirleri ile koalisyon yaparak kurdukları iktidarı artık paylaşamıyor olsalar gerek ki, ayrılıklar başladı.
Bütün devlet kurum ve kuruluşlarında, çok yakında, “sen kimdensin?” sorusu başlarsa, şaşırmamak gerekir. Bizim bazen devlet, bazense özel şirket statüsüne bürünen bukalemun THY’mizdeki yapılanmada bu iki paralel devletin koalisyonu şeklinde olduğundan bakalım ne tür gelişmeler olacak, birlikte göreceğiz.
Bilindiği üzere, mevcut THY yönetimi kadrolaşırken, her iki taraftan bir çok kişi işbaşı yaptı. Üst yönetimde bile kadrolar eşit paylaşıldı. Bu nedenle,2014 Nisan ayındaki THY Genel Kurulu, çok şeye gebe görünüyor. Bu şirketde her en herşey olabilir.
THY’deki sorunları kısaca yinelersek; bu şirketimiz, pilot gereksinimi adına yerli kaynaklara bir türlü yanaşmamakla kalmayıp, üstüne üstlük bir de çifte standart yapıyor. Kendi yönetmeliğine koyduğu bir madde ile öyle bir ilan veriyor ki, Türkiye’de o vasıfta işsiz pilot bulmak çok zor.
THY,yabancı sitelere verdiği ilanlarda ilk defa tecrübesiz yabancı pilotlarda üniversite koşulu, DLR 1 ve DLR2 istiyor. Yani, “benim yabancı olup, tip kursu olmayan ve 500 saat altında uçmuş pilota gereksinimim yok”demek gibi bir durum bu. Soran olursa da bakın ben ikinci pilot için yabancılardan da Üniversite istiyorum diyecek.
Peki, durum gerçekten öylemi;  
-Yabancı deneyimli pilotlar da toplamda; 1500 ilgili tip uçakta 1000 saat minimum uçuş saati isterken,üniversite mezunu olma koşulunu istemiyor(!).
– Türklerde, her koşulda 4 yıllık üniversite koşulu, ister deneyimli, ister deneyimsiz, her türlü alımda sürmekte.
-Yabancı deneyimli veya deneyimsiz pilotlarda Level4 yeterli görünüp, Toefl istenmezken, yerli pilot alımlarında deneyimsizlerde en az Toefl 75 veya IELTS 6,5 isteniyor.
-Bunların yanı sıra Toefl, veya IELTS’dan yeterli puan bile götürseniz Türk pilot alımlarında bir madde var ki henüz anlayamadım. THY yerli pilot alım ilanına; “THY A.O tarafından belirlenen kriterler kapsamında yabancı dil seviyesine sahip olmak” diye ayrı bir madde eklemiş. Benim anladığım; “Toefl veya IELTS bile getirsen, seni yeniden sınava sokacağım” diyor THY.
– THY yerli pilot alım ilanında, son madde ile elini iyice güçlendirmiş. Bu maddede; “THY A.O. tarafından yapılacak olan değerlendirme süreçlerinde başarılı olmak…” diyor… Yani, “ağzınla kuş da tutsan,binlerce saat uçuşun, lisan seviyen ne olursa olsun, sana uyguladığım her sınavı da geçmiş olsan, yine de fark etmez. İstemezsem, almam” diyerek, TORPİL’in ana kapısını iyice aralamış.. Yabancılara ise,.Gel, gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, dercesine kapılarını açmış.
Türk pilot almamak için adeta ipe un seriliyor.
Benim dile getirmek istediğim; THY’nin işe alım standartlarındaki ÇİFTE STANDART dır. THY madem Türk pilotlarının alımında; üniversite mezunu olmayı zorunlu yapıyor, aynı isteği yabancı pilot alımlarında da öne sürmelidir. Sorun burada… THY; isterse pilot adaylarında kapris yapıp gereksizde olsa doktora yapmış olma koşulu bile arayabilir, ama bu koşul yine yabancı alımlarında da olmak koşuluyla…
Bu ülkenin milli eğitim bakanı veya ulaştırma bakanı olsam ve bu ilanı görsem inanın ki kanıma dokunur ve ilgililere iki laf ederim.  Üniversite mezunu olmak tabii ki bir artıdır. Hatta yüksek lisans ve üstüne üstük doktoralı olsunlar da diyebilirsin. Ancak bu meslek diploma dışında da bir dolu özellikleri içeriyor.Sonuç olarak ne istersen iste ama çifte standart yapmamalısın. Bu işsiz pilotların yerinde olsam birlikte THY’yi mahkemeye veririm ve Yüzlerce Türk pilot varken yabancı pilotlara tanınan ayrıcalıklı maddeler nedeniyle dava ederim. Netice çıkar veya çıkmaz onu bilemem ama gerçekten bu çifte standart benim bile kanıma dokunuyor.
Tüm şirketler deneyimli, bilgili ve lisanslı personel peşinde.  Örneğin; uçak teknisyenleri içinde lise, sanat enstitüsü ve yüksekokul mezunları birlikte aynı yetki çerçevesinde çalışıyorlar. Tahsil farklılıkları iş tazminatlarını etkilemiyor. THY şimdi kalkıp ta ben lise mezunu uçak teknisyeni almıyorum diyemiyorsa pilot konusunda da dememelidir. Hem pilot sıkıntısı çekiyorsun hem kapris yapıyorsun. Kapris elinde bol miktarda pilotun varsa yapılır.Eski bakan Binali bey sözünü tutupda, ikinci pilot alımı için “yabancı olamaz”sözünü uygulasa idi ne yapacaktın? . Uçak teknisyenliğinin de uçuş ekipleri kadar önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok, ama yine de altını bir kez daha çizmekte fayda var.
Sonuç olarak; İşsiz pilotların çoğu THY’nin uçak tiplerinde önce yer dersi sonra simülatör eğitimi daha almamış kişiler. Alsalar ne olacak? Bu eğitimi almaları sonucunda işe girecekleri kesin değil. İşe giremediklerinde, aldıkları eğitim yanmasın diye her sene ücreti mukabilinde tazeleme eğitimi satın almaları gerekecek. Bunlar zaten işsiz. Para yok. Bazı şirketler gelin sizi eğitelim en kısa zamanda sizi alırız diyorlar ama almıyorlar. Kısaca bunlar çaresiz.
Bu konu ancak bakanlık tarafından çözülebilir. Yeni bakanımız bakalım bu soruna bir çare bulabilecek mi? Daha doğrusu THY’nin yöneticilerine laf anlatabilecek ve tabii ki dinletebilecek mi? En azından onlara yabancı, yerli ayrımı yapmayın, yabancıya neyse yerliye de o diyebilecek mi?
Bekleyip göreceğiz…
NOT/  Tüm okurlarımın yeni yılını kutlar, aileleri ve dostları ile birlikte nice mutlu sağlıklı yıllar geçirmelerini dilerim.
THY Libya Tripoli bilet satış ofisinde saldırıya uğrayıp hayatını kaybeden Uğur Tezcan kardeşimize Allahtan rahmet sevenlerine, mesai arkadaşlarına, dostlarına ve tabii ki ailesine başsağlığı aynı saldırıda yaralanan yine THY personeli Nur Duman hanıma da acil şifalar diliyorum.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 11 yıl önce

    ŞU AN PLANLANAN BIR DİĞER HAKSIZLIK ISE ER EXTENDED RANGE UÇAN IKINCI PILOTLARIN UÇUŞ SAATLERINI KAPTANLIK ATAMASI İÇİN ÜÇTE BIR ORANINDA AZALTMAK YANI AYNI GÜN VE SAATTE İŞE GİRMİŞ OLDUĞU ARKADAŞLARINDAN EN AZ 1.5 sene SONRA KAPTAN YAPMAK ÜZERINE KURULUDUR.

    Cevapla