THY DARBE ÜSTÜNE DARBE YİYOR.

THY DARBE ÜSTÜNE DARBE YİYOR. 
Geçen hafta ben de sizler gibi, Airporthaber’den bir çok haber izledim. Bu haberlerden bir tanesi “taciz” ile ilgiliydi ve benim çok ilgimi çekmese de, okur ve yorum sayısına bakılırsa; en çok okunan ve yorum alan bir yazı olduğu bir gerçek. Toplum olarak bu tür haberlere, meraklı olmamız, medyanın da dikkatini bu tür olaylara çekiyor ve onlar da biz ne tür haber istersek, onu bize servis ediyor ve magazin haberciliğine aslında bizler davet çıkarıyoruz.  
Bu taciz olayının gerçeğinin anlaşılması aslında çok zor olmakla beraber istenilirse iyi bir araştırma ile sonuca gitmek mümkün olabilir. Çünkü THY’nin, yabancı ülkelerdeki otel anlaşmalarında; tüm ekiplerin konakladıkları odaların bulunduğu koridorlardaki video kayıtlarının, THY tarafından istenebileceğine yönelik anlaşma vardır.(Adli mercilere başvurmadan)
Bundan amaç; Otel odalarında zaman, zaman oluşan hırsızlık olaylarında ilgili odaya kimin girip kimin çıktığının tespiti amaçlıydı. (İlgili olayın günü ve saati belli olduğundan, odaya giriş ve çıkışlar belli olup, bilhassa kabin memurunun ruh halinin, pilot arkadaşın odasından çıkıştaki hareketlerinden ve mimiklerinden anlamak mümkün olacaktır diye düşünüyorum.)
Ayrıca, bir kabin memurunun mesai arkadaşı bir pilotun odasına girmesi, mutlaka onun taciz edilmesi anlamına gelmez. Bu nedenle, bazı yorumcuların, “mademki odasına girmiş tacizi hak etmiş” seklindeki yorumlarını kınıyorum.  Umarım bu olay, disiplin kurulunda, “kimin torpili güçlü ise” mantığı ile değil, objektif kriterler ışığında, hakkaniyetle çözümlenir.
*************************
Bu haberin yanı sıra, her geçen gün daha da çıkmaza giren ve süreç olarak THY’nin zararına seyreden, kişisel egoların hâkim olduğu grev anlaşmazlığındaki son duruma değinmek istiyorum.
Bakın bu karşılıklı mahkeme süreci nasıl başlamış;
THY’ye buradan seslenmek istiyorum;
“At, ahıra kadar kovalanır…” diye bir atasözümüz vardır.  Grevi zaten kırmışken ve medyaya verdiğin röportajlarda; “greve katılan yok, her şey normal seyrinde devam ediyor ”derken ve kendi başına çalışanlara zam yapmışken, ne gerek var bu mahkemeye? Bu yasal grev sürecini aklıselimle çözebilmek varken, yangına körükle gitmekten daha kötü olanı yapıyor ve grevin yasal olmadığını savunarak, yangına benzin dökmek de neyin nesi oluyor? 
Çok acımasızsınız, çok…
Peki diyelim ki;  Mahkeme bu tespit ve tedbir koydurma konusunda sizi reddetti. O zaman ne olacak? Sendika yönetimi, aslanlar gibi ortaya çıkıp, haklı olarak; “THY mahkemede kaybetti” diyecektir. Zaten, sendika yönetimini sıkıştırmış ve vurdukça vuruyorsun, ya kaybedersen, bu vuruşların aynen geriye teper. BU RİSKE GİRİLİR Mİ?
Madem; “işlerde yavaşlama yok, greve katılan yok” diyorsun. O halde, bırakın işçileri, grevlerine devam etsinler. SANA NE!
Bu sözler, 27 Mayıs 2013 tarihli “ATİLAY AYÇİN “OUT”, HAMDİ TOPÇU “IN” başlıklı yazımdandır.
Hava-İş Sendikası, THY’nin grevin yasal olmadığını iddia ettiği mahkemeden sonra beklediğim gibi, davayı kazanıp karşı ataklarına başladı ve THY’yi iyice sıkıştırmaya devam ediyor. Yani, THY grevin yasal olmadığını iddia ederek bir nevi kaşındı ve savaşı başlatan taraf oldu. Hâlbuki THY’nin bu süreçte daha akıllı ve soğukkanlı davranması gerekirdi diye düşünüyorum.
Her nedense, devamlı olarak haktan hukuktan söz edenlerin; iş kendi çıkarlarına dokunduğunda, hak hukuk tanımaz olmalarına tanık olabiliyoruz. Greve karşı lokavt uygulamışsan, lokavt uygulaması yapan bir şirket olarak, sınırlı haklarının dışına çıkmamalı ve karşındaki sendika ve grevci çalışanlarla mücadeleni yasal çerçevede etik değerlerle yürütmelisin.
THY gibi, uluslararası statüye sahip bir şirketin yönetimine bu yakışırdı.
Gelinen son noktada; Hava İş Sendikası’nın THY’nin grev sürecinde işçi alımı ve grev kırıcılığı yaptığı gerekçesiyle mahkemeye yaptığı başvuru, mahkemece haklı bulunmuş ve THY hakkında ihtiyati tedbir (Yürütmeyi durdurma) kararı verilmiştir. Bu karara itiraz eden THY’ye verilen yanıt da olumsuzdur.
Kısaca; Mahkeme esas hakkında hemen karar veremediğinden, THY hakkında ihtiyati tedbir kararı alarak, kesin karar verilene dek, grev aşamasında işe alınan kişilerin hemen çıkartılmasını istiyor ve bu görevin,32. İcra Müdürlüğü tarafından yürütülmesini istiyor.
Yani, mahkeme kararına göre; THY, grev aşamasında işe aldığı işçileri geri çıkartmak zorunda kalacak. . Bunun yanı sıra da; Bölge Çalışma Müdürlüğüne, grev sürecinde aldığı her işçi adına maddi ceza ödeyecek.
THY grev sırasında aldığı bu işçileri çalıştırmaya hala devam ederse, THY yöneticileri hakkında ceza davaları açılabilecek.
THY; grev sürecinde, ancak işten istifa eden ya da emeklilik yoluyla ayrılanların yerine işçi alabilir. Ancak, bu aldığı işçiler; emekli olan ya da istifa edenlerin yerlerinde ve görevlerinde çalıştırılabilirler. Başka bölümlerde ve görevlerde çalıştırılamazlar. Bunun dışında THY hiçbir isim altında işçi alamaz.
Bu kararlarla THY iyice sıkıştı. Bu süreç gittikçe çetrefilleşiyor.  THY, sanki grevde değilmiş gibi… Filosuna sürekli yeni uçaklar ekleyip, yeni hat açılımları yapıyor.  Bir uçağa, yanılmıyorsam 5 ekip gerekiyor. Yani küçük gövdeli bir uçak için bile neredeyse; 20 kabin, 5 kaptan, 5 F/O gerekiyor.  Eeeee, bu grev sürdüğüne ve THY olarak yeni eleman alınamadığına göre, şimdi ne olacak? THY filo büyütme planını askıya alabilir.
THY bu grevden, bence bayağı etkilendi ve gün geçtikçe de daha çok etkilenecek.  Aslında, THY “kan tükürüp, kızılcık şurubu içtim” diyor.
Bu süreç, sendikanın olağan genel kuruluna kadar böyle devam edecek gibi görünüyor. Ancak, THY bu sürece kesinlikle dayanamaz. Bir an düşündüm de, bu grev sürecini çok değil 50 pilot desteklese, grev %100 başarılı netice verip istemem haklar eksiksiz alınacaktı.
Bu nedenle, her geçen gün daha da çok agresifleşen THY, sonunda çalışanlarının 4/3’ünü sendikadan istifaya zorlayarak(!), mahkemeden grevin iptalini isteyebilir.
Bu oyuna çalışanlar gelir mi? bilemem, ama ben çalışanların buna izin vereceklerini, yani, bu tezgâha geleceklerini düşünmüyorum.
THY işvereni, sendika yönetimi ile mücadelesini sürdürürken, aynı zamanda Teknik A.Ş toplu sözleşmesinde de zaman ilerliyor. Bu sürecin sonunda, Teknik A.Ş’de de grev kararı ve uygulaması çıkabilir. THY/Teknik A.Ş, yine lokavt ilan etmeyip kapıları açacaktır.
Hava-İş Sendikası, bu grev süreçleri aşamasında olağan genel kurulunu yapmak istiyor.
Bu genel kurulda Ayçin gider mi, gitmez mi? bunu net olarak söylemek mümkün değil. Ama, 3 adaylı bir seçimde; Ayçin’in hala şansı olduğunu unutmayalım. Yönetimde olanı yollamak çok zordur. Hele, hele bir de genel kurulda divan başkanlığı mevcut yönetime kaptırılırsa, yandı gülüm keten helva.  
Şimdi de gelelim THY’nin yeni numarasına… THY yönetimi, aslında hiçbir zaman sendikasızlığa gitmeyi düşünmemiştir. Onların istediği, kendi paralellerinde düşünen ve hareket eden bir sendika yönetimi anlayışıdır.   THY gibi çok branşlı şirket yapılanmalarında, her branş çalışanları ile ayrı ayrı görüşüleceğine, karşılarına sendika yönetimini alarak, Toplu İş Sözleşmesi imzalamak daha mantıklıdır.
Bu şekilde THY, hem AB ülkelerine, dosta düşmana; “THY’de sendikal yapı olduğunu ve çalışanların demokratik bir şekilde seçme ve seçilme haklarını kullandıklarını” gösterir. Ancak, bu sendika yapılanması THY yönetiminin stratejisi doğrultusunda hareket edebilmeli ve fazla ayak bağı olmamalıdır. Bu tarz bir sendikacılıkla, hem “çalışanlarımızın temsilcileri bu sözleşmeyi imzaladı” diyerek, ne kadar demokratik(!) bir şirket olduğunuzu kamuoyuna ve yerli ve yabancı medyaya göstermiş olursunuz. .
Bu numara, sendikasızlaştırılmadan daha kötüdür. (Sarı sendikacılık)
İşin doğrusu, hiç bir zaman ve hiç bir koşulda işveren güdümünde bir sendikal yapının olmamasıdır. Gel gör ki; günümüzde, 1980 askeri yönetimiyle başlayan ve bugün de sürüp giden anti demokratik uygulamalar döneminde, sendikalar ve sendikacılık çok yaralar almıştır.
Gerçekten işçi haklarını ve çıkarlarını öne çıkaran sendikacılar ve sendikacılık anlayışı işverenler lehine anti demokratik baskılar ve zorla yok edilmiş, küreselleşen dünyada yeni akım olan kalite çemberleri ve taşeron işçi çalıştırılması ile işyerlerinde çalışanların sendikalarda örgütlenmesi önlenmiştir, hala da bu süreç sürmektedir.
Sendikal haklar ve sendikalar bu durumdayken, en büyük görev çalışanlara düşmektedir.
Her üye ve THY çalışanı sendikasını sahiplenmek zorundadır. Kendi onuruna sahip çıkabilmek, emeğini savunabilmek için de sendikasında örgütlenmek zorundadır. Sendikasız, örgütsüz işçi, köledir!
Bu aralar;
THY/HABOM’da çalışanlar, Çelik–İş sendikasına üye yapılmaya başlandı! Yanlış duymadınız,  yanlı/yansız basında da geniş bir şekilde yer aldı: THY/HABOM yönetimi, çalışanlarını kendi eliyle, hükümete yakın duran Hak-İş Konfederasyonuna bağlı Çelik –İş Sendikasına üye yapıyor!
İş kolumuza dışarıdan yapay bir operasyonla giren Çelik-İş yönetiminin, değil havacılıktan anlaması, uçağı yakından görüp, uçağa bindikleri bile şüphelidir.
Ayrıca, işveren acaba neden işkolunda örgütlü olan Birleşik Metal İş ve Metal İş sendikaları dururken, Çelik İş’i seçmiştir? Kamuoyu ve işçiler bu sorunun yanıtını mutlaka(!) arıyorlardır.
 Habom çalışanları haklı olarak Hava-İş’e tepkili. Zamanında benim de çok detaylı olarak yazdığım üzere, bu arkadaşlar, Teknik A.Ş’de çalışamamalarının sorumluluğunu, Hava-İş’in yönetiminin de hatalarında buluyorlar. Ancak her ne kadar onlara son derece hak versem de, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak da mümkün.  
Bu gün kendilerine; THY/HABOM işverenince Çelik İş üzerinden vaat edilen avantajların, verilen sözlerin tutulacağının garantisi yok. Yalan, dolan bu günlerde çok olacaktır. Toplu iş sözleşmelerinde yazılı olan, taraflarca imzalanmış olan koşullara bile uyulmadığı bir ortamda, sözü kim umursar ki? Kim hangi sözü ne zaman tutmuş ki.
Bu süreç kendilerince başarılı yürütülüp, Çelik –İş ,THY/HABOM işyerlerine girdiğinde, arkasından Teknik A.Ş’de gelecek ve iş bitip kölelik koşullarında ucuz iş gücü sağlanmış olacaktır. THY Kabin’de, Teknik’te, Yer İşletme’de(TGS)  başlatılan ucuz iş gücü furyası, bugün olmasa da ileride kokpit personeline de yansıyabilir. Arz/Talep dengeleri her zaman için değişkendir.
Mevcut duruma bakıp ta sakın ola ki, kimse “bize bir şey olmaz, biz malı her zaman götürürüz!” demesin. O kahredici gerçek; emeğin sömürüsü ve talanına dayalı bu düzeniniz, eninde sonunda, kaynayan çaydanlık örneğinde olduğu gibi, oradan buradan mutlaka patlayacaktır.
Çünkü basınç altında tutulan, insanların yaşamı ve geleceğidir.
 

Exit mobile version