THY GAZ KESTİ..

 Bu haftaki yazımın ana konusu; “THY’nin büyük gövdeli uçaklardan neden vazgeçtiği” olacak.
Bu arada, hala gündemde olan ve canlılığını sürdüren; gerçekleştirdikleri eylem sonucunda işinden olan THY çalışanlarının kazanılmış haklarının verilmeyeceği saçmalığını duydum ve kulaklarıma inanamadım.
THY Yönetimi, bir de bu saçmalığı yapmaya yeltenirse, pes yani…Kazanılmış hakları ödememek, eşkıya gibi gasp etmeye çalışmak, ne hukuka, ne vicdana, ne insanlığa, ne dinimize, ne de ahlaka uygun bir davranış olur. Umarım, bu söylenti gerçek değildir.
Sendikanın öncülük ettiği bu eylem sonucunda işinden olan çalışanların, tekrar iş başı yapacağına inanmamakla birlikte, yine de kurunun yanında yaşın da yandığı gerçeği ile bu eyleme karışan eylem zedelerin , THY yönetimince, (hazır böyle bir fırsat yaratılmışken, bunları da araya sıkıştıralım mantığı çerçevesinde…) işlerinden bilinçli olarak atıldıklarına inanıyorum.
Yaşamlarında bu tür eylemlerle karşı karşıya kalmamış olanlar, bu yaşanan mahalle baskısını anlayamazlar. İnsanlar; birlikte görev yaptığı, kader birliği içerisinde ömür tükettiği, özel yaşamlarını dost ve arkadaş olarak paylaştığı arkadaşlarının etkisinde kalırlar. Birçok kişi, “Sen de mi Brütüs?”örneği, birbirlerinin yüzüne baktıklarında, karşısındaki utancından veya duygusallığından yaptığı işin mevcut kanunlar çerçevesinde suç olduğunu bile bile kendilerini bir anda eylemcilerin arasında buluverirler.
İşte benim üzüldüğüm ve yazık oldu diyerek defalarca destek verdiğim kişiler, gerçekten raporlu olanlarla bu mahalle ve sendika baskısı nedeniyle işini kaybedenlerdir. THY’nin çok iyi bir analiz neticesinde bunları ayırt etmesi ve sapla samanı ayırt edip en azından elebaşılar dışındakilere geriye dönüş vermesi ideal olur. Sendika, geniş bir yelpazede grev yasağının yanlışlığı ve atılan işçilerin geriye dönüşüne yönelik mücadele sürdürüyor ama benim nedense pek ümidim yok.
Bu, eylem yapan arkadaşlarımız kanunsuz bir eylem yaptılar ama işverenin de buna benzer kanunları ve kazanılmış hakları hiçe sayan bir dolu tutum ve davranışı var. Çalışanların eylemi bir bakıma işverenin anayasal haklara yönelik darbesini önleyebilmek için yapılmış bir eylem kabul edilebilir. İşveren bu yanlış hareketi karşısında henüz darbe almadı ama çalışanlar aldı. Benim karşı çıktığım konu, bu eylem sonucunda sendikanın eylemcilerin işten atılacaklarını bile, bile lades demesi…
Sendika grev yasağını nasıl Anayasa mahkemesine götürüp grev yasağının üstüne gidiyorsa, işten atılanlarda THY ye geri dönüş davası sürerken aynı zamanda sendika aleyhine de dava açmalılar. Çünkü sendika her ne kadar bu eylemin bireysel olarak yapıldığını söylüyorsa da cep tellerine atılan mesajlar bu işten çıkartılanların sendika tarafından yönlendirildiğinin belgesidir.
Çünkü daha önceki yazılarım da, aynı eylem çeşidini aynı sendika yönetimin yaptığı ve sonucunda eylemcilere yapılan yaptırımları yazmıştım. Ancak o zaman eylemcilerin başları işten atıldı diğerlerine dokunulmamıştı. Bu sefer ki çok acımasızca kurunun yanında yaşında yandığı saçma sapan bir işten çıkartma oldu.
Sendika grev hakkının yasaklanacağını daha önce duymuştu ve yumurta ağza gelmeden hareket geçmemişti. Hâlbuki toplumdan destek alan bir sendika yönetimi için yine bir eylem çeşidi olan slow down ( iş yavaşlatma) yaptırmak hiç de zor değildir. Çok kısa bir süre önce, DHMI trafik kontrolörlerinin, hakları olan tazminatları alabilmek için çok akıllıca yaptıkları bir eylem yaşandı. Bu eylem neticesinde istenilen hedefe ulaşıldı. Yaklaşmalarda iki uçak arasındaki mesafe 7 mile çekilerek bir dolu rötar yaptırıldı ve nihayetinde istenilen haklar yeterli oldu ki tekrar 3 mile çekilerek, havada uçakların bekletilmesi ve dolayısıyla rötarlar sona erdirildi…
Bu yapılan da aslında bir nevi slow down tarzı eylemdi ve son derece başarılı olundu. Kimsenin canı yanmadan birlikte, sessiz sedasız yapılan bu eylem için ilgili sendikayı ve tüm kontrolörleri kutluyorum.
Hava-İş in de bu tür bir Slow Down türü eylemi grev yasağının gelebileceği bilgisi alınır alınmaz başlaması lazımdı. ( Tabii ki bu tür slow down uygulamalarında tüm çalışanlar örgütlü hareket etmelidirler. Buda ancak sendika yönetimine güvenmekle olabilir. )

THY; B- 747-800’lerden neden vazgeçmek zorunda kaldı?
Havacılığı internetten öğrenen THY yönetimi, büyük gövdeli uçak almaktan, vazgeçtiğini açıkladı. Aslına bakarsanız, şimdiye kadar aldığı kararların en akıllıcası bu oldu diyebilirim. Çünkü İstanbul’ da yeni yapılacak olan havalimanının ve terminalinin en az 5–6 sene içinde bitebileceği öne sürülüyor. Benim ise en az 7–8 sene süreceğini düşündüğüm, AHL’ nin mevcut kapasitesi, THY’nin kervan yolda düzülür mantığı çerçevesinde yürüttüğü ve neredeyse A380’nin bile alınacağı iddia edecek saçmalığa ulaşmadan durduruldu.
Kanatlarında oluşan çatlaklar ve uçağa takılmakta olan bir motor tipindeki ciddi arızalar nedeniyle ve de bu teknik alt yapı ile bu uçağı işletememe olasılığı nedeniyle, THY’nin A380 alımı gibi hayal ötesi bir saçmalığa gireceğini düşünmüyordum. Almayı planladıkları diğer uçaklar; B747-800’lerin tasarım aşamasında hesaplanan, yakıt sarfiyatının üstüne çıkması üzerine, başka operatörleri caydırdığı gibi, THY yönetimini de bu uçaklardan soğutmuştur, diye düşünüyorum. Zaten, B747-800’lerin THY’nin AHL’deki hangarlarına sığamayacağı bir gerçek olarak önümüzde duruyorken, bu B–747-800’ün hangi akla hizmetle alınacağının düşünülmesini anlamakta zorlanıyordum.
THY B747-800’leri bu uçakları alsaydı, bunları ancak HABOM’ daki hangara sokabilir ve orada bakım ve arızalarını giderebilirdi. HABOM açıldı, açılacak, bitti, bitecek serüveni sanırım yeni yılda sonlanacakmış. HABOM faaliyete açılsa bile, THY seferlerini AHL ‘den yaptığından olası bir arızada (Örneğin iniş takımı) uçağı Sabiha Gökçen ‘deki HABOM tesislerine mi götürecekti? Çünkü THY/Teknik A.Ş’ nin mevcut hangarları B–747–800’ ü içine alamaz.
THY, AHL’deki hangarları arasında bulunan boşluğa büyük gövdeli uçakları alabilecek bir hangar düşünüyordu. Ancak, yeni yapılacak olan havalimanında da THY’nin mutlaka bir hangara daha ihtiyaç duyacağı gerçeği, bu projeyi de iptal etmesine neden olabilir.
Bunun yanı sıra, THY bu uçakları belki bazı hatlarda dolduracaktır, ama, işleteceği tüm hatlarda doldurabilecek midir?
THY’nin almayı planladığı orta ölçekli uçaklardan B787 veya A350’ lerde ise fiyatlar çok yüksek ve bu uçaklar henüz tümüyle operasyona girip kendilerini kabul ettiremediler. Yani rüştlerini ispatlayamadılar. Bu uçaklar yeni jenerasyon olduklarından, ilk yatırım ve geliştirme maliyetleri nedeniyle fiyatları yüksek seyrediyor. Bence THY yönetimi, gereksindiğinde, bu yeni versiyon uçakları alacağına, aynı işi görecek A330’ları, uzun menzil olarak da aynı şekilde fiyatları düşmekte olan, ama, hala yeni jenerasyon sayılabilecek B777’leri almaya devam etmelidir. THY’nin bu tercihi, hem teknik, hem de uçucu ekip açısından yeni yatırım yapılmayacağından, ekonomik olacaktır.
Bu arada
AHL tarihe mi karışacak.
İstanbul’un yeni havalimanının yapılacağı bölge olarak söylenen, Kemerburgaz’ın AHL bağlantısı yapılabilecek gibi görünmüyor. AHL ‘de saat 22’ den sonra teknik amaçlı motor takat kontrolü bile, gürültü sınırlarını aştığı için, yapılamıyor. Yarın, öbür gün gece seferlerine de gürültü kısıtlaması getirilebilir ve bu havalimanı yeni havalimanının yapılmasının ardından tarihe karışabilir.
AHL’nin, yeni havalimanı bittiğinde, artık butik havalimanı olarak kullanılacağı söylentilerine hiç şans bile vermiyorum.
Çünkü; bu yeni havalimanı yapıldığında, AHL’nin TAV ile sözleşmesinin bitiş tarihi olan 2021 yılına gelinmiş ise, problem yok. AHL de arazisini inanılmaz yüksek fiyatla pazarlayabilir ve yeni yapılacak olan havalimanın maliyetinin yanı sıra AHL için TAV’a ödenecek bir tazminat varsa, öder ve işi bitirirsin. Bu şekilde hem havalimanını şehrin içinden çıkartır, hem de yeni arazi için müthiş bir rant(!) sahası çıkartırsın. Ancak bu yeni havalimanı ihalesinde TAV bu işin peşini bırakmaz..
Bekleyip görelim… 

Exit mobile version