Sektör el yazılarımın arasına serpiştirdiğim anılarımın hepsi çalışma hayatımın içinde geçtiğinden, emekli arkadaşlarımın ve yeni nesil havacıların ilgisini çekiyor. Bu nedenle, davet edildiğim üniversitelerdeki söyleşilerimde anılarımı anlattığımda, abarttığım sanılmasın, sınıf kahkahalarla inliyor!
Bunlar bir zamanlar havacılık sektöründe yaşanan olaylar. Emeklilik hayatını sürdüren arkadaşlarımın da bu anılarda anılması onları da mutlu ediyor.. Şüphesiz, çalışma hayatımızda sadece iş yok. Bizler insanız ve yaşamımızın tümü atölyelerde robot gibi çalışarak sürmüyor. Çalışıyor, dinleniyor ve eğleniyoruz. Kısaca çok kısa olan hayatımızı yaşamaya çalışıyoruz.
Çalışma hayatımda birlikte olduğum arkadaşlarım ve sektördeki pek çokları hatırlar. UTED’ in Maksim ve Günay Restoranlarında 5 Aralık tarihlerindeki muhteşem kutlamalar unutulmaz gecelerdi. İddia ediyorum ki, Türkiye’de hiç bir kurum veya kuruluş kutlamalarında böylesine yıldız yağmuru olmamıştır. Sibel Can-Muazzez Ersoy-Muazzez Abacı- Gülben Ergen-Seda Sayan-Candan Erçetin-Nükhet Duru-Ayşe Mine-Cenk Eren-Demet Sağıroğlu-Işın Karaca-Tanyeli ..vb. sanatçı defalarca özel gecelerimizde sahne almış ve kendilerine hiç bir ücret ödenmemiştir.
Bazen iki hatta üç assolist bir araya gelmiş, aynı gecede sahneye çıkmışlardı. Bilirsiniz, sanatçılar birbirinin altında yer almak istemezler. En son sahne alan assolist olarak görüleceğinden, diğerleri buna pek yanaşmaz. Ancak bizim gecelerimizde bu tarz bir kapris yapmayarak, bizim belirlediğimiz sıralama ile sahne aldılar. Bu muhteşem geceler, maalesef son 5-6 senedir yapılamıyor. Sahne hayatındaki çevremin azalması, mevcut UTED yönetiminin bu konuda onlara yardımcı olmamı istemesine rağmen, eskisi gibi etkili olabileceğim konusundaki şüphelerim nedeniyle, bu isteklerine temkinli yaklaşmak durumunda kalıyorum.
Bu başlangıçtan sonra, gülümsemenizi sağlayacağından emin olduğum o gecelerden birinde yaşanmış bir anıyı anlatma zamanı geldi.
Tarih 5 Aralık… Kutlama gecemiz tüm harareti ile devam ederken, saatler 01 civarında. İri yarı, uzun boylu bir üyemiz eşiyle beraber yanıma yaklaştı “Başkanım, sayende harika bir gece geçirdik, biz gidiyoruz, eşimle birlikte teşekkür etmek istedim” dedi. Ben de; “ Teşekkür ederim, inşallah gelecek sene 5 Aralık’ta yine buluşur, daha güzel gecelerde birlikte oluruz” dedim. O gürültüde kulağıma yaklaşarak “Başkanım, alkolü biraz kaçırmışım, malum arabayla geldik, eve gidene kadar çevirme olursa yandık” dedi. Protokol masasındaki davetlimiz vali beyi işaretle “bu gece pek çok kişi trafiğe yakalanacaktır ama sen önlem almışsındır” dedi. Benim, vali beyden, geceye katılan üyelere trafik çevirmesi konusunda yardım istediğimi düşünmüş olmalı:)
Ben de, protokol masasındakileri daha fazla yalnız bırakmamak için hemen elimi ceketimin cebine attım, dernek kartımı uzatarak, “Al kartımı, bir problem olursa ararsın, bakarız duruma” diyerek masama döndüm.
Gece tüm coşkusu ile devam ediyor, üyelerimiz sanatçıya eşlik ederek gecenin tadını çıkarıyorlar. Saat 02’ ye doğru konuklarımız yavaş yavaş ayrılmaya başladılar. Ben de, Günay restoranla olan hesabımızı kapatıp 04 civarında eve gittim. Ertesi gün 15-23 vardiya sine geldiğimde, puantajın önünde bu arkadaşımın beklediğini gördüm ve “rahat gittin mi, bayağı içkiliydin” dedim. Ve arkadaşım anlatmaya başladı…
Bakırköy istikametinde oturduğundan, Şişli’den ayrılıp E-5 i takip ederek yola koyulmuş, Bahçelievler sapağında trafik ekiplerinin çevirme yaptığını görmüş. Kaçacağı yerde özellikle yavaşlayarak ”İyi geceler, ehliyet ve ruhsat lütfen” diyen polise önce ehliyetini ve ruhsatını vermiş. Trafik polisi alkolden şüphelenmiş olsa gerek,” Size alkol muayenesi yapacağım” deyip, elindeki alkol ölçer cihazı üflemesini istemiş, arkadaşım elini cebine atıp benim kartımı polise uzatıp gülümsemiş. Polis karta bakmış, ”Bu kimmiş ya” diyerek kaldırıp suratına fırlatıp “ fazla uzun etme üfle bunu demiş”.
İşte dananın kuyruğunun koptuğu an! Arkadaşım o iri cüssesi ile arabadan iniyor, polisi yakaladığı gibi arabanın kaportasına yapıştırıyor. “Sen benim başkanımın kartını nasıl fırlatırsın, onu tanıyor musun, göreceksin gününü” diyerek polisi tartaklarken diğer polisler, arkadaşımı zar zor zapt ederek karga tulumba karakola götürüp rapor tutuyorlar (nasıl zapt ettilerse artık). Karakolda sabahlamakla kalmayıp, ehliyeti alınıp ceza kesildikten sonra eşiyle birlikte evine yollanıyor.
Şaşkın bir halde gülmemek için kendimi zor tutarak dinlemeye devam ettiğimde bir an durdu ve…. “Başkanım bu saygısız adamı boş ver, ben gerekeni yaptım zaten” diyerek, sadece bir ricası olacağını söyledi. Ben de “ne demek tabii, nedir isteğin?” dedim. “Bu adamı İstanbul’dan sürdür. Çok yanlış yaptı, size de, bana da”. Hemen ilgileneceğimi, gerekeni yapacağımı söylemekten başka çarem yoktu. Teşekkür ederek yanımdan ayrıldı.
Sanırım 15 gün sonra karşılaştığımızda bana “başkanım tamam mı o iş” dedi. Pişkin pişkin sırıtarak“işi bitti” diye cevapladım. Mutlu bir ifadeyle “sağ olasın başkanım” diyerek uzaklaştı. Tabi ki, böyle bir sürdürme söz konusu bile olamazdı:)
Seneler sonra bu olayı ve gerçeği kendisine hatırlattığımda katıla katıla gülmüştük. “Sakın kimseye lafını etme“ demesine rağmen birçok yerde isim vermeden anlatıyorum. Bu tarihten sonra, benden kartvizit isteyene kartımı takdim ederken, bu anı aklıma gelir, gülümserim. Neden güldüğümü soran olursa anlatır, Bu seferde yeni kartımı alan arkadaşımla birlikte gülüşürüz.