15 Temmuz Ruhuna İhanet Edilmemeli. Sektörde İsyan: Rötarların Ardındaki Gerçek! Yolcu Hakları Ayaklar Altında! Kalıcı Çözüm Zamanı Geldi!

15 Temmuz Ruhuna İhanet Edilmemeli. Sektörde İsyan: Rötarların Ardındaki Gerçek! Yolcu Hakları Ayaklar Altında! Kalıcı Çözüm Zamanı Geldi!

Değerli Okurlar,

15 Temmuz 2016’daki hain darbe girişiminin ardından geçen onca yıla rağmen hala yaralarını saramadığımız ve enkazını toparlayamadığımız çok büyük bir yıkım kaldı geride. Her sektörde olduğu gibi havacılık sektöründe de bu yüzden çok büyük depremler yaşandı. Yıllarca devletin içine sızmış, sistemi adeta kendi himayesine almaya çalışmış, başı içerde, kuyruğu dışarda olan bu tehlikeli yapının askeri darbeye kalkışıp tüm ülkeyi ve yönetimi eline geçirme girişimine kadar bu devletin neden müdahalede geciktiğini ben bir vatandaş olarak halen içime sindirmiş değilim.

Bu ülkede tüm görüşlerin bir arada adalet ve hukuk normları içinde bütünlüğünü sağlayarak birlikte yaşama sorumluğunu üstlenen kurumlarımız vardı. Bu kurumlar siyaset üstü bir kimlikle devletin üniter yapısının aynı zamanda tüm vatandaşların can ve mal güvenliğinin teminatıydı. Yıllar içinde her yerdeki siyasallaşmasının, vakıf dernekler gibi ekollerle kadrolaşmanın maalesef çok acı bedellerini ödemek zorunda kaldık. Gençlerin öz güvenlerine başarıya ve adalete olan inançlarına hunharca zarar verdik. Her dönem bir yerlere gelebilmek birileri için takiye yapmak zorunda bırakılan nesiller yetiştirdik.  Kurumları nepotik ilişkilere ya da vakıf ve cemaatlerin kadrolarına ellerimizle teslim ettik. Onların kendi içindeki koltuk ve çıkar savaşları bile bu ülkeyi ve ekonomiyi onlarca yıl geriye götürmeye yetti. 15 Temmuz gecesi sadece demokrasiye ve topluma bir darbe girişimi olmanın ötesinde pusuda bekleyenlerin hesaplaşmalarına, birçok mahsun insanında bu bulanık suyla kirletilerek yaftalanmasına neden oldu. At izi ile it izi karıştı dedik ama onca yıla rağmen bu izi halen ayrıştıramadık.

İnsanların kişisel hırs ve kavgaları yüzünden yahut menfi ve şahsi ikbal hesaplarıyla attıkları en basit iftira ve dedikodularla bile binlerce insanın töhmet altında bırakıldığı bir dönem yaşandı. Bu kararı uygulayanların biz seni yollayalım sonra zaten suçsuzsan durumun tekrar değerlendirilir diyenleri, binlerce insanı mağdur ederek işinden ticaretinden edenlerin ve hatta bu davaları takip edenlerin bile çok daha tehlikeli boyutta fetöcü oldukları zamanları yaşamadık mı? Onları yargılayıp, haksız yere yaftalananlar kendini aklayamayan binlerce mahsunun dramını unutturmadık mı kendimize? Bu hain darbe girişimin siyaset, ticaret ve bürokrasi kokpitinde olanlar bir şekilde mali ya da siyasi gücüyle kendilerini aklayıp korurken, bu cemaat ya da vakıfların istismarına sosyal ya da ekonomik açıdan maruz kalan sıradan binlerce vatandaş ortada sahipsiz kaldı. Asıl kan akıtan, sivil insanları öldürmeye teşebbüs eden bu hain sistemin omuzlarında büyüdüğü güç sahibi nüfus sahibi kişilerden hesabı sorulması gerekirken herkes yan masasındaki kendine rakip gördüğü ile uğraştı. Bir şekilde dini ya da sosyal ilişkilerle bu yapılarla yolu kesişmiş yahut kanmış inanmış insanlara bunların gerçek yüzü gösterilerek korunması daha doğru olmaz mıydı? Şimdi bu davalarda haksızlığa iftiraya uğrayanların ülkeye ve vatana bakış açısını düşünebiliyor musunuz?

Kendimize kendimizden yeni düşmanlar yaratmak yerine, bu hain yapının gerçek niyetini ve kirli hedeflerini çok daha iyi anlatarak ona sempatinin ve desteğin önüne daha güçlü biçimde geçilemez miydi? Bunu yaparak inanın daha hızlı mesafe alınıp belki tehlikeli yapının gizli ve kirli yüzü daha kolay çözülebilirdi. Çünkü korkunun ve kaosun yarattığı psikoloji ile herkes her gördüğünü de bildiğini de bence tamamen anlatamadı. Bildiklerinin altında kalmaktan veya suçlanmaktan korktuğu için belki sustu ve saklandı çoğu kimse. Yetmedi bir de bu davaların yarattığı furya ve sektörler ortaya çıktı. Yargı koridorlarındaki simsarlardan tutunda, resmî kurumlardaki sırtlanların her yakaladığına çöktüğü acımasız bir düzende peydahlandı. İnsanlar tehdit ve şantajla hakkında belki de hiç olmayan dava ve dosyalara servetini kaptırdığı, binlerce dolandırıcının kullandıkları sahte kartvizitlerin birbiri ile yarıştığı bir düzende gördük. Bu işin mafyalarını, çetelerini ve kendi içinde günümüze kadar uzanan cinayetlerini de konuşamıyoruz bile.

Velhasıl 15 Temmuz şehitlerinin canlarıyla korumaya çalıştıkları demokrasiyi bizler adaletle ve hukukla koruyamadık. Onlara olan rahmet ve minnet borcumuzu ancak gerçek faillerin hakkettiği cezayı almasını sağlayarak mahsun insanları koruyarak ödeyebilirdik. Onların bu ülkedeki üniformalı teröristlere karşı sivil ve silahsız yüreklerin cesaretini bizler ne makamlarımızla ne de imkanlarımızla veremedik. Cesurca öz eleştiride bulunup haksız yere yahut subjektif gerekçelerle hayatı alt üst olanlardan bir kere bile özür dilemedik. İşten atılanların hepsinde yeterli objektif ve haklı gerekçeler var mıydı? Hukuka ve adalete dayanan haklı delilerle, gerçekten devletin güvenliğini tehdit edenleri ayıklayabildik mi? Bu tehdidin uzantısı klikler hala taktıkları maskelerle aranızda ve hatta makamlarınızda yok mu?

Umarız ülkemiz bir daha asla böyle hain yapıların ve alçak örgütlerin kötü planlarına ve emellerine maruz kalmaz. Ve dilerim ki devletimizi de kurumlarımızı da bu topraklara sadık vatan sever evlatlarına teslim ederiz. Yaşadıklarımızdan payımıza düşen dersleri çıkarırız…

Bir kez daha tüm şehitlerimize rahmet ve minnetle,

Sektörümüzdeki Mevcut Sorunlar

Yaz sezonunun hız kazandığı bu dönemde, havalimanlarımız rekor yolcu sayılarıyla dolup taşarken, birçok hava yolu şirketinin rötarlar yüzünden ciddi zararlara uğraması dikkat çekiyor. Özellikle iç hat yolcuları, bu durumdan fazlasıyla mağdur. Editörlerimizin rötar haberlerinin altına düşen yüzlerce yorum, yolcuların ne kadar haklı olduğunu ve isyan noktasına geldiklerini açıkça gösteriyor.

Geçmişte de yolcu rekorları kırılırken, uçaklar minimum rötar ile iniş yapıyordu. Peki bu yıl ne değişti? Öncelikle, pandemi sonrası artan seyahat talebine yetişemeyen havayolu şirketleri yeterli sayıda uçuş düzenleyemiyor. Üstüne bir de artan yakıt maliyetleri ve personel eksikliği eklenince sektör adeta köşeye sıkışmış durumda.

AnadoluJet’in AJet’e dönüşüm süreci, bu durumun en somut örneği. Bu süreçte yaşanan rötarlar, sektörün hem iç hem de dış hatlarda ne kadar kötü bir durumda olduğunu gözler önüne seriyor. AJet’in dönüşümündeki operasyonel aksaklıkları, yetersiz personel eğitimini rötarların başlıca sebepleri olarak sıralayabiliriz.

Aynı zamanda, hava trafik kontrolörlerinin hak arayışları da gündemde. Birçok haber kaynağı, kontrolörlerin düşük ücretler ve yetersiz istihdam taleplerine yer veriyor. İnisiyatif almadan çalışan kontrolörlerin durumu, havayolu sektörüne ciddi zararlar veriyor. Bu noktada hava trafik kontrolörlerinin ücret iyileştirmesi ve Eurocontrol’ün ülkemize sağlayacağı katkılar bir zorunluluk haline geliyor.

Yetkililerin bu haklı taleplere acil çözüm bulması gerekiyor; aksi takdirde havayolu şirketleri mali raporlarında kâr yerine zarar bildirmek zorunda kalacaklar. Bu durumu öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Havayolu şirketlerinin bu sorunu nasıl yönettiği de büyük önem taşıyor. Müşteri memnuniyetini artırmak adına attıkları adımlar, yolcuların mağduriyetini azaltmada kritik rol oynuyor. Ancak bazı havayolu şirketleri, rötar durumunda ne bir ikram ne de alternatif bir uçuş seçeneği sunabiliyor… Sorunlara köklü çözümler bulmak şart.

Sözün kısası, havayolu sektöründe yaşanan bu zorluklar hem yolcuları hem de şirketleri derinden etkiliyor. Yetkililerin bu sorunlara kalıcı çözümler bulmak adına acilen sonuç odaklı stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde hem sektörde güven kaybı hem de ekonomik zararlar artmaya devam edecek.

Bizden söylemesi…

Hepinize sağlık ve huzur dolu haftalar diliyorum…

Exit mobile version